Bu şehirde öyle insanlar var ki fay hattından daha tehlikeli.

Onlardan merhamet bekleyen, onlar gibi olsun.

Unutmamak gerekir ki herkesin bir sınav günü olacak.

Öyle bir menfaat ve bencillik yerleşmiş ki bazılarının içine, kendilerini “Kadife eldivene sarılı demir yumruk” gibi görüyorlar.

Şehre yön veren siyasetçi, devletin her kademesindeki bürokrat, iş adamı, STK’lar ve ismini sayamadığım kişi veya kişiler, bulunduğumuz şehre karşı sorumlulukları yokmuş gibi davranıyor.

İsmi bende saklı bir belediye başkanı aynen şöyle bir ifade kullanıyordu: “Beni benimseyeceksiniz. Ben Elazığ siyasetinde 30 yıl daha varım.” diyordu.

Yani, “Ben varsam günlük güneşlik, ben yoksam fırtına tufan.” demek istiyordu.

Ukalalığa, kibre bakar mısınız? Sanki biz kendisine senet verdik.

Bazı şeyler nasip işi diyerek söyleyenin ismini vermiyor, öteliyoruz. Lakin kendini bulunmaz vehm ilan edenlerin de sonunun ne olduğunu bir bir görüyoruz.

Evet, siyaset meslek değil.

Ama şu son günlerde siyasetin ne kadar etkisiz kaldığına şahitlik ediyoruz.

Eti Krom’da yaşananlar karşısında şehrin bütün katmanlarının sessiz kalması ziyadesiyle yüreğimizi burkuyor.

Düşünün ki sermayeyi elinde bulunduran güç, öyle bir posta atıyor ki bu şehre; hiç kimse “özel sektör” diye ses edemiyor ve söylenenleri bir çırpıda yutabiliyoruz.

Eti Krom’da 100 işçi emeğinin karşılığını istedi diye ağır sözlerle kapının önüne bırakılıyor. Siyasi irade ise “cılız bir sesle” sadece gelişmeleri tepkiyle karşıladıklarını ifade ediyor.

Özelleştirme başlarken biz, Eti Krom’un özelleştirilmemesi gerektiğini çok konuştuk. Bölgenin terör bölgesi olduğunu, bu fabrikanın özelleşmesi durumunda gençlerin işsiz kalıp terör örgütlerine sıcak bakabileceğini; gerekirse fabrikanın zarar edip özelleştirme kapsamına alınmamasını çok dile getirmiştik.

Öyle ki süreç başladığında, Mehmet Yıldırım fabrikayı satın aldığı gün “Ben içerideki stokla satın aldığım parayı çıkardım.” demişti.

Özet olarak, o dönem Elazığlı siyasetçiler meseleye ciddi olarak sahip çıksalardı fabrika özelleştirme programından çıkarılırdı. Madem özelleşti, Elazığlı müteşebbisler bir araya gelip fabrikayı alabilirdi.

Bunların hiçbiri olmadı.

Başa dönecek olursak, hiç kimse bu şehre merhamet etmedi. Herkes, “Ben varsam olur.” diyerek kendini o kadife eldivene sarılı demir yumruk gibi hissetti.

Şimdi, Eti Krom hem kâr ediyor hem de istediğini alıp istediğini çıkarıyor; şehre hiçbir katkısı olmadan adeta işletme sahiplerinin zılgıtını yiyor bu şehir.

Oh olsun, bu da bize “kapak olsun” mu diyelim, yoksa “Yapmayın, sizlerin de hesap günü olacak.” mı diyelim, bilmiyorum.

Ezcümle, bu şehir kimseden merhamet dilenmez; lakin işçi kardeşlerimize layık görülen sözler ve muamele bizleri ziyadesiyle üzüyor. Yıldırım Ailesi şunu bilsin ki “Hüküm sahibi Allah; yapanın yanına kâr bırakmaz.” İşçilerin gururunu kırarak para kazanılmaz. İşçi kardeşlerimize sarılarak, teşekkür ederek emeğin karşılığı verilirse eminim bizleri yaratan Allah, o iş yerinin bereketini artırır.

100 işçinin kış günü işten çıkarılmasını hiçbir din ve mezhep sahibi kabul edemez. Bu yanlışın bir an evvel giderilmesi dileğiyle,

Selam, dua ve bayrak ile kalın...