Devre arası arifesinde ligin en zorlu maçlarından birine çıkan takımımız, sezonun en şanslı 90 dakikasını oynasa da eline geçen fırsatı değerlendiremeyip sahasında 2-2 berabere kalarak çok önemli iki puan bıraktı.

    Maça uzun bir aradan sonra ideal kadrosu ile başlayan Elazığspor, genç ve dinamik rakibi karşısında oldukça zorlandı. Sahanın her alanında iyi baskı yapan, bütün boşlukları kapatan, takım halinde savunma ve hücum yapan, etkili oyuncularımızı iyi marke eden Beyoğlu Çarşı takımı, izleyen herkese adeta futbol taktik şovu izletti. Biliyorsunuz bizim takımın en önemli özelliği topa hakim olmak. Topa hakim olurken çok fazla yana geriye pas yapan takımımız, ilk defa bir maçta çaresizlikten ve güçsüzlükten sürekli geri-yana oynamak zorunda kaldı. Maçın ilk 45 dakikasında organize bir atak bile bulamayan takımımız, rakip savunmanın hatasında duran toptan golü bularak ilk yarıyı önde kapattı. İlk yarı boyunca rakibine de pozisyon vermeden oynayan takımımız, rakibine baskı kurmakta zorlandı.

    İkinci yarıda, Beykan ile en önemli ve organize atağımız direğe takıldı. Yine Beykan’ın ortasında Yusuf’un asisti ile 2. golü Maksut’la bulan takımımız, oyun üstünlüğü olmayan bir maçta iki farklı skor avantajını yakaladı. Fizik anlamında çok yetersiz kaldığımız maçta, 2-0’dan sonra yedek kulübesinden oyuna müdahale edemediğimiz ayrıntı maçın gidişatını belirledi. 2-0 önde olmamıza rağmen, diken üstünde bir maç izlediğimizin herkes farkındaydı. Berşan’ın sakatlandığı ve on kişi oynadığımız dakikalarda kalemizde golü görmemiz takım halinde acemiliğimizin göstergesiydi. Sakatlıktan yeni çıkmış bir oyuncunun yine dizinden sakatlanması akabinde yerine girecek oyuncunun geç oyuna sokulması, ya da sahadaki oyuncuların bu eksikliği yeterince önemsememesinin bedelini ağır ödedik. 2-1’den sonra rakibin direnci daha da artarken, aksine bizim takımımızın gücü iyice tükendi. Berşan’ın yerine Mehmet Ablay’ı oyuna alan Bülent Hoca, rakibin en etkili oyuncusu Fatih’i (7) Alpay ile durdurmayı düşünememesi gerçekten enteresandı. Oysaki oyundan iyice düşen Maksut ya da Kerim’den birini çıkarıp orta alana Mehmet Ablay’ı, Berşan’ın yerine de Alpay’ı oyuna atmak bize direnç getirecekti. Bence maç, bu yanlış değişiklikler ile bu noktaya geldi. İkinci goldeki talihsizlik rakibin şansı olsa da pozisyon öncesi kaleci Mücahit’in aut atışı resmen evlere şenlikti. Şampiyonluğa oynayan bir takımın kalecisinin aut atışını sahanın merkezine değil de kenarlara atması gerektiğini bilmemesi, orta alan çizgisine kadar yetiştirememesi izah edilir konular değil! Oyuna sonradan dahil olan Melih’in beklentilerin çok altında kalması yine hayal kırıklığı yarattı. Ali Keten, Hasan ve Yağızcan ayakta kalan oyuncularımızdı. Erken yorulsa da Beykan, yine en etkili hücum oyuncumuzdu.

    Elazığspor’un haftalardır çok ciddi anlamda fizik kalitesinin düştüğünü yazıyorduk. Bir umutla tekrar yükselişe geçeceğimizi beklerken daha da gerilemenin sebebini anlamakta zorlanıyorum. Bülent Hoca’nın cevaplaması gereken iki tane soru var. Birincisi; takım neden bu kadar güçsüz? İkincisi; sezon başından beri takıma hiçbir faydası olmayan bazı oyuncuların ne zaman giydikleri formanın hakkını verecekleri? Zira; Efe, Cihancan, Umut, Denizhan gibi oyuncular en ihtiyaç duyduğumuz maçta neden güvenilip sahaya sürülemez. Bu oyuncular, 16. hafta sonunda 20 dakikada olsa oynayamayacak durumda değillerse sıkıntı büyük demektir. Sakat sakat Yağızcan’ı oyuna devam ettirdik ama Efe’ye ya da Cihancan’a güvenemedik. Evet çok sakatımız eksiğimiz var ama yine de bu oyuncular bu takımın formasını giyiyorlarsa çıkıp oynayacaklar. Oynayamıyorlarsa alt yapımızda bir sürü genç oyuncumuz var. Dışardan oyuncu gelip yiyip içiyorsa ve o formayı giyemiyorsa, alt yapımız niye var? O gençler otursun kulübede. Haksız mıyım?...