Bizim kuşaklar, misafirperverlik, ikram, yardım, Elazığ’a özgü anlamlı sözcük ve deyişler, müzik, folklor, mutfak kültürü, el sanatları, kıyafet tarzı ve davranış biçimi gibi kültürel değereler ile dürüstlük, edep, hayâ, vicdan, insaf, merhamet, utanma duygusu gibi ahlaki değerleri aile ocağımızdan ve yaşadığımız Elazığ ortamından aldık. Ahlaki değerler vaz geçilmezlerimiz oldu.   Kültürel değerlerimizi de içtenlikle benimsedik.

Sultan 2. Abdülhamit zamanında doğu âlemi ile iyi ilişkiler kurmak düşüncesi ile Japonya’ya gönderilen, Ertuğrul Firkateyninin öyküsünü anlatan, Ertuğrul Faciası adlı kitabımı yazarken Japonya hakkında oldukça ayrıntılı araştırmalar yaptım. Japonya, günümüz dünyasında bir süper güç ve de siyasi, ekonomik ve toplumsal ahlakta zirvedeki tek dünya ülkesi. Japonlar, büyük çabalar ve fedakârlıklarla, disiplinli ve çok çalışarak,  batının demokrasi ilkelerini, üretim, teknik ve metotlarını ve akıllı sistemlerini uygulayarak,  sürekli bilimsel araştırmalar yaparak,  ihracata dönük endüstrilerini geliştirerek,   modernleşerek refah toplumu olmayı başarmışlar.  Liberal demokratik, sistemle yönetilen, laik Japonya’da keskin siyasi kutuplaşmaların ve otoriter siyasetin yeri yok. Yasama, yürütme ve yargı güçlerinin ayrılığı ile insan haklarına saygı siyasal sistemin temelini oluşturuyor. Ülkeyi yöneten siyasiler ve bürokratlar, liyakatli, nitelikli, muktedir, haysiyetli ve onurlu. Denetleniyorlar ve hesap veriyorlar.  İnsan ilişkilerinde, eğitimde, sosyal yaşama uyumda ve iş yaşamında utanma duygusu esaslı Konfüçyüs felsefesine dayalı özgün ahlaki değerler hâkim Japonya’da.  Utanma-arlanma duygusu öylesine zirvedeki en küçük bir yolsuzluk, usulsüzlük, kayırıcılık, haksız zenginleşme, başarısızlık iddiasıyla suçlanan siyasetçi ya da kamu görevlisi anında istifa ediyor, hatta utançlarından intihar edenler oluyor. Japonya’da çocuklara 10 yaşına kadar sadece ahlaki eğitim veriliyor. Eğitimde ulusal çıkarlar ve bilim ön plana alınıyor.

Ocak 2025’te canım evladımla birlikte Japonya’nın başkenti Tokyo’ya gittik.  Diyebilirim ki şehircilik, mimari, temizlik, düzen, trafiğin akıcılığı, kurallara uyma, disiplin, dakiklik ve insani nezaket özellikleri ile eşsiz ve kusursuz bir şehirle karşılaştık.  Cadde ve sokaklarında tek bir sigara izmariti ya da atık parçacığı görmeniz mümkün değil, her yer pırıl, pırıl.   Tokyo şehir merkezinin nüfusu 9 milyon, caddelerde ve metrolarda insan seli akıyor ama insanlar birbirlerine son derece saygılı, hemen sıraya giriyorlar, yüksek sesle konuşmuyorlar, rahatsız edici tek şey ya da ses yok. Metrolarda herkesin elinde telefon var ama konuşmuyorlar sadece okuyorlar. İnsanlar son derece güler yüzlü ve nazik davranıyorlar. Kendilerine özgü öyle bir selamlama tarzları var ki tam bir kültürel özgünlük, yüzlerinde sıcak tebessümle karşınızda eğiliyorlar.

Bu arada Tokyo’da Elazığ’a özgü bir davranışa tanıklık ettik. Eski Elazığ’da sokakta birisi yol ya da herhangi bir mekânı sorduğunda, onunla gidilir, gidecekleri yer gösterilirdi. Tokyo’da dolaşırken rastladığımız bir Japon gence, gitmek istediğimiz mekâna nasıl gidebileceğimizi sorduk. Japon genç, gittiği yönü değiştirdi bizimle geldi ve bizzat gösterdi, selamladı ve ayrıldı. Japon gencin bu davranışı, bana eski Elazığ’ın ahlaki değerlerini hatırlattı ve bu yazımı kaleme almama neden oldu.

 Japonya’da kutsal yerlerde dilek dileyip, dileklerini yazıp özel zarflar içinde asıyorlar.  Kutsal mekânlarda dilek dilemek, Elazığ’da da vardı. Hatta dilekler olsun diye ağaçlara bez parçacıkları bağlanırdı. Öte yandan toplumsal davranışlarda utanma duygusu çok etkili. Japonya’da sokakta yürürken yemek yenilmesi veya içecek içilmesi oldukça kaba bir davranış ve görgüsüzlük sayılıyor. Aslına bakarsanız eski Elazığ’da da sokaklarda yürürken bir şeyler yemek ayıp sayılırdı ve de herhangi bir konuda yanlış yapanlara hemen “Utan utan, utanmıyor musun?”  denilirdi. Yani Japonya’da olduğu gibi bizde de utanma duygusu önemli bir ahlaki değerdi.  Ayrıca bilindiği gibi Elazığ’da Yolyemez Nazmi Dayı diye düzgün bir kabadayı yaşamış. Yolyemez’e bir gün Gazi Caddesi’nde bir araba çarpmış, yere yığılmış, ama o ayağa kalkmış, kendisine çarpan şoföre, “Yeğenim hasar varsa ödeyelim!” demiş. Meğer her Japon bir Yolyemez Nazmi Dayıymış. Japonya’da herhangi bir kazada mağdur olan da zarar verende birbirinden önce saygıyla özür diler sonra her iki tarafta ısrarla zararı tazmin etmek isterlermiş.

Velhasıl Japonlar gerçekten mucizeler yaratmış bir toplum, takdir etmemek mümkün değil! Ne yazık ki günümüzde güzel ülkemizde siyasetin, eğitimin, sağlığın, adaletin, ekonominin, tarımın ve ahlakın ne hallere düşürüldüğünü hayretle ve ibretle izliyoruz!