Ülkemizde son yıllarda yaşadığımız, tartışma ve gündem konusu olan en önemli gündem maddesi ekonomi…
İktisadi tüm konuları bununla beraber ele alabiliriz. Yani geçim sıkıntısı, enflasyon, maaş zamları, harcama kalemleri, sosyal olaylar, eğitim, göçmen sorunları ve hatta sağlık ve mutluluk. Tüm bu gündem maddeleri içinde bulunduğumuz gelir ve gider dengesiyle doğrudan ilgili. Paranın yaşamsal faaliyetlerle doğrudan alakalı olduğunu kabul etmeyen yoktur. Ben dahada ileri giderek yaşam kalitesiyle ilgisini sağlık ve mutlulukla hep ilişkilendirmişimdir. Kimi toplumlar için ülkemiz, daha yaşanabilir görülüp göç almakta (Irak, Afganistan, Suriye gibi ülkeler), kendi toplumumuz içinde yaşam kalitesinden uzak, gelecek kaygısı ve geçim sıkıntısı nedeniyle her yıl binlerce göç vermekteyiz. Nitelik açısından değerlendirdiğimizde ne yazık ki gelenler tamamıyla yardıma ve çalışmaya muhtaç piramidin en alt kısmı, gidenler ise çoğunlukta genç, eğitimli veya meslek sahibi bireylerden oluşuyor. Aslında bu sorun küresel bir boyutta. Göç tüm ulusların sorunu ve tarihsel bir süreç. Biz ülkemizi ele aldığımızda, tartışma konusu olan durum reaksiyonumuzun buna karşı tutarsız, zayıf ve plansız olması. Gelişmiş ülkelerin göçmenlere karşı bir tutumu, kanunu ve yıllar öncesinden planlamış olduğu bir devlet politikası var. Biz sanırım biraz hazırlıksız yakalandık diyebiliriz.
Konumuza dönecek olursak, paranın neler getirdiği ile alakalı binlerce yorum var. Geçen yazılarımızda emekli örneğini vermiş karşılaştırmıştık. Bizim millet olarak kendimize reva görmediğimiz o kadar çok şey var ki doğrusu sebebini çok bilmiyorum ama bunun sonucu içler acısı. Yönetenler tarafından hep bir ağızdan had bildirme sevdası var. Size yol yaptık, hastane yaptık, okul yaptık, bina yaptık, park yaptık ve hatta buzdolabı sahibi yaptık bile dediler zaman zaman…
Yıllardır böyle devam ediyor her şey ve halkta haddini bilip on yıllar öncesiyle kıyaslayıp methiyeler diziyor yani haddini biliyor. Konuşanlar yani tabi yapacaksın diyenlere de nankör veya hain deniliyor. Ben hatta çok kez gözünüze dizinize dursun denildiğine de tanık oldum. Ekonomik olarak, eğitim ve adalet olarak, sosyal yaşam, huzur, sağlık ve kültürel olarak çok mu iyiyiz açıkçası ben bazen karıştırıyorum. İşletmeler işçi bulamıyor, ticari faaliyetlerde yıllardan gelen ahlaki kriterler yok olmak üzere, gençlerde gelecek kaygısı, sosyal çalkantılı yaşam tarzları, adalet duygusuna güvensizlik, siyasi boşluk, muhalefet üretememe, eğitimde halen sistem sorunları vs. Halen neremiz büyüyor? Tüm bunların sorumlusu kim anlamak çok güç…
Sorunları biliyoruz aslında herkes de farkında. Peki neden bir şeyler yapamıyoruz? En büyük eksiğimiz toplumsal organizasyon, fikir birliği, uzlaşı ve toplu reaksiyon kültürümüzü kaybediyoruz. İnandığımız değerler günümüz teknoloji ve kinetiğiyle uyuşmuyor. İnsanlar yetinerek, törpüleyerek, sıkıntı yaşayarak hala doğru olanı yaptıklarını sanıyorlar. Çalışma, bilgi, emek, gelişim hala bu toplumda para etmiyor. Birileri yoksullukla inancı, fakirlikle kültürü pozitif anlamda içimize işlemiş gibi. Bu yönetim tercihlerimize de etki ediyor. Ne olduğunu bilmeden bağnazca sürüklenip gidiyoruz maalesef. Ülkede siyaset yapacak, muhalefet üretecek, tespit ve çözüm üretecek kapasiteli birileri de çıkmıyor bu sayede.
Tüm bu olumsuzlukları bir kenara itip önce birey olarak, sonrada toplumsal olarak uzlaşı içinde pozisyon almamız gerekiyor. Her yönüyle ülkemiz çok güzel ve milletimizin her ferdi için en güzelini layıkıyla tasarlamak gerekiyor…
Eğer özgür bir toplum sayıca daha çok olan yoksullara yardım edemezse sayıca az olan zenginleri de kurtaramaz…
Refah ve mutluluk herkesin hakkı, unutmayalım herkes tercihiyle yaşar…