Muhterem okurlar, Elâzığ’ımız için özellikle yaz aylarının vazgeçilmezi olan Hazar Gölümüzün bu gün itibariyle geldiği duruma dair birkaç kelam etmek isterim.

            Malumunuz olduğu üzere, temizlik konusunda zamanında mavi bayrak alan, lakin süreç içerisinde bağlanan kanalizasyon hatlarından ve arıtma sistemlerinin çalıştırılmamasından dolayı bu gün itibariyle gölümüzün temizliği tartışma konusudur. Peki, temizliğiyle ilgili çalışma var mıdır? Maalesef konuyla ilgili malumatımız kamuoyu yeterince bilgilendirilmediği için yoktur.

            Gelelim Hazar Gölünün Cumhuriyet tarihi açısından tarihi seyrine ve Hazar Gölü isminin verilmesine, bunun yanı sıra Gazi Paşanın Hazar gölüyle ilgili tespitlerine. Atatürk 14 Kasım 1937'de Diyarbakır'a giderken, Sivrice ilçesindeki "Gölcük" gölünü görünce çok duygulanır. Trenden inip, bir süre yürür. Sonra durup, göl üzerindeki dalgaları seyrederken etrafındakilere sorar:

"Gördüğünüz memleketler içinde en güzeli hangisidir?"

Çoğunluk "İsviçre" der. Atatürk bunlara karşı çıkarak, Türkiye'nin en güzel memleket olduğunu söyler. Gökyüzüne doğru yükselen dağa bakar. Adının Hazar Baba olduğunu öğrenince Gölcük Gölü'nün "Hazar" olarak değiştirildiğini söyler. Köylüler etrafını sarınca da Atatürk:

- "Şimdiye kadar bu güzel yerleri görmede geç kaldığım için çok üzgünüm. Burada çok modern bir şehir kurduracağım. Doğu, Yalova'nın bir benzerini bu kıyılarda görmüş olacak ve buraya medeniyet gelecek" der.

            Gazi Paşa, Ankara'ya döndüğü zaman Sivrice için 500 bin lira ödenek konulmasını ister. Topoğraflar, istihkâm subayları ile birlikte mühendisler bölgeye gidip, inceleme yaparlar. Devletin yapmaya teşebbüs ettiği ancak Atatürk’ün ölümünden sonra başlayamadığı bu yatırımı zaman içinde Elazığ ve bölge insanı yapmaya gayret etse de kanaatimce muvaffak olamadığı gibi insanımız Hazar Gölünden de uzaklaştırılmıştır. Bu uzaklaşmanın sonucudur ki, çoğunluğu Diyarbakırlı olan başka vilayetlerden gelen vatandaşların yazlık mekânı konumuna gelmiştir. Nitekim Gölü ziyaret ettiğimizde yazlık mekânların ve işletmelerin sahibinin çoğunlukla dışarıdan gelen vatandaşlarımız olduğunu da yerinde gördük. Ne hazindir ki çok cüzi yazlık mekân ve işletme hemşerilerimizin elinde kalmıştır. Turizm gelirleri açısından çok kıymetli olan bu topoğrafyanın bu şekilde sahipsiz bırakılmasının ya da çok yüksek meblağlar karşısında kontların ve işletmelerin il dışından gelen vatandaşlara verilmesinin mantığı da kavrayabilmiş değilim.

            Gelelim Hazar Baba Dağındaki kış turizmine. Muazzam yatırımlar yapılarak, oluşturulan turizm yerleşkelerinin hali ortada. Haber yapılınca bir bakıveriyorsunuz göstermelik bir çalışma ve ardından tekrar harabeleşme süreci. Ayrılan bütçelere ve paralara yazık oldu! İnsanları zorla bir yere taşıyarak, turizm potansiyelini yaratmak mümkün mü? Gölümüze küstürülen hemşerilerimiz için bir cazibe merkezine dönüştürülürse Hazar Baba Dağının insanımız nezdindeki kıymeti artacaktır. Yapılması gereken şey aslında çok basit. Kalıcı yerleşkeler ve konaklama merkezleri kurulmalı, insanımız için hafta sonu ulaşım araçları devreye alınmalı, sosyal medya ve paylaşım platformlarında bol bol reklamları yapılmalı. Ama nerde? Biz alıştık artık. Yap-İşlet- Devret Modeli değil, Destek Al- Yap- Baktın Yürümüyor Çürüt Modeli daha muteber oldu.

            Başınızı ağrıttım sağlıkla kalın…