Değerli okurlar; bir zamanlar doğunun incisi diye anılan bir şehirden söz edilirmiş. Bu şehir; musikisi, folkloru, sanatı, eğitimi, zanaatkârlarıyla bölgesinde parmakla gösterilirmiş. Yöneticilerin yurt içi gezilerinde uğradıkları ilk şehirlerden biri olmasının yanı sıra entelektüel bir kitleye de ev sahipliği yaparmış. Merkezi idare ise bu şehirde yaşayan insanlara hürmeten en tecrübeli idarecilerini, katkı sağlamak üzere bu şehre gönderirmiş.

Yine bu şehrin fabrikalarında dumanlar tüter, bu dumanlar sayesinde muazzam bir istihdama da ev sahipliği yaparmış. Büyük miktarda maden yatağına sahip olduğundan mıdır bilinmez, kökü çok eski olan Maden adında bir ilçesi dahi varmış. Çevre illerden bu şehre ticaret için gelenler mi dersin, müzik eğitimi almak isteyenler mi dersin, tarihi yapıları görmeye gelenler mi dersin her şeyiyle mükemmel bir şehirmiş. Bütün toplantıların olmazsa olmazı bir şehir. Ha unutmadan yöresel yiyecekleri de en doğal haliyle üretilir, soba başında yapılan sıcak sohbetler eşliğinde bu yiyecekler tüketilirmiş.

Gel zaman git zaman önce bilgi-birikimi olan varlıklı olanlar yavaş yavaş şehirlerini terk etmeye başlamış ve terk edişin bir sonucu olarak arazilerini ve evlerini başka şehirlerden gelen kimselere satmaya başlamış. İdareciler ise nasıl olsa çantada keklik muamelesiyle bu şehre deneyimli idareci göndermek yerine deneyim kazanması için idareci göndermeye başlamış. Madenleri ise dışarıdan gelen özel şirketlere özelleştirme adı altında verilmiş. Yöresel yiyeceklerine ise katkı maddeleri girer olmuş. Evde yapılanı ise rağbet gösterilmez olmuş. Emeğe saygı bitince zanaatkârlar da şehrin geleceğine dair korkulara kapılarak, büyükşehirlere göç etmeye başlamış. Özel sektörün eline geçen bu işletmelerde çalışanlara ise emeklerinin karşılığı verilmek yerine mümkün olan en alt sınırdan ödeme yapılır olmuş. Bu ödemeyle de hayattan kalmaları istenmiş. Eğitimi ise liyakatsiz ellerde zamanla bedbaht olmuş. Yine döneminin en büyük barajı da bu şehre inşa edilmiş lakin şehre istihdam hariç hiçbir katkısı olmamış ve baraj turizmi de gelişme gösterememiş, sadece baraj mahsullerin satışıyla yetinilmiş.

Velhasıl kelam, bizi biz yapan değerleri gören var mı? Her değerimiz orciğimize katılan İran cevizi ve glikoz gibi maalesef harap oldu. Şehrimiz hem fiziki hem de demografik olarak genişledikçe bu topraklara ait değerlerimiz kaybeder olduk. Her gün hırsızlık, ahlaksızlık, intihar ve cinayet haberi duyar olduk. Köylerimiz yazlık mekân haline geldi. Hangi köyümüzde kuzu meliyor ya da süt üretimi yapılıyor ya da tavuk besleniyor. Köylü bile tabii kaldıysa; et, süt ve yumurta ihtiyacını artık şehirdeki marketlerden karşılar oldu. Uygulanan tarım ve tarımsal üretim politikaları maalesef ilimiz açısından hezimet. Herkes paylaşım platformlarında ya da köşe yazılarında bir şeyler yazıyor şehrimizin üretimiyle ilgili bilip bileden. Sahi bilmeye öğrenmeye ne gerek var muazzam cahilliğe rağmen bir o kadar her konuda bilgili bir kitle var bu şehirde. Her şeyinde diplomalı bir uzmanı çıkar olmuş. Çiftçimiz suskun onlar konuşkan olmuş. Uzman işi yapandır değerli okurlar. Akıl veren ya da teorik olarak aldığı bilgiyi uygulamaktan aciz olan değildir uzman.

Esenlikle kalın…