Yarım asra yakındır, ‘yerel basınımızda…’ şehrimizin/ içerisinde yaşadığı insanımızın dertleriyle hemhal olmaya çalıştık. 1970’lerden 2023’lere elbette şehrimizde de, ülkemizde de çok şeyler değişti.

Değişim fotoğrafında siyasi iradenin önemli roller oynadığını bilmekteyiz!

Elâzığ’ın şehrinin nüfus analizini yaptığımızda, “bu şehir 1935’lerdeki nüfus artışını koruyabilseydi günümüzdeki nüfusu bir milyonun üzerinde olacaktı!”

Elâzığ Şehrinin son yarım asırdır kamu vicdanında tartışılan en hassas konusu, “beyin ve sermaye göçü olmuştur…”

Günümüzde sıklıkla telaffuz ettiğimiz konuların başında, “şehrin nitelikli göç verip, niteliksiz göç alışıdır!”

Ve özellikle de, 24 Ocak 2020 depremi ve sonrasında Covid-19 belası… O belanın daha siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel hayatımızdaki sancıları atılmadan ülkemiz bir büyük felaketle/ 06 Şubat 2023 Kahramanmaraş Merkezli Depremle sarsılıyordu…

Bütün bu sarsıntılar, ‘şehrin dokusuna yansıyacaktı…’ Kendimizi bir farklı girdabın içerisinde bulacaktık! 

Elâzığ Şehri, Harput’un tarihi mirası üzerinde tecessüs eden Cumhuriyetimizin de bir model şehri hüviyetinde doğacaktı! Harput’tan, Vilayetin eski adıyla Mezre’ye taşınma süreci 1834 tarihinde başlayacaktı… Bu tarihten itibaren, ‘mahalleler kurulacak…’ çarşılar, pazarlar, alışveriş merkezleri oluşacaktı…

Harput/ Elâzığ Şehri için kullandığımız bir ifade vardır; “erdemli insandan, erdemli topluma/ veya erdemli şehre…”

Harput’u, cumhuriyet döneminin bölgesinde eğitimde, kültürde, sanatta, edebiyatta, musikide ve ticari hayatta bölgesine model olduğu kadar ışık saçan şehri Elâzığ’ı, ilk ağızdan rahmetli Babamızdan, büyüklerimizden büyük bir feyiz alarak, hayranlıkla dinledik…

Aile muhitimiz, içerisinde yetiştiğimiz insanımız, çevremiz, ‘yüksek bir eğitime ve kültüre sahipti’

Bu şehrin yakın geçmişinde de, toplumun bütün kesimlerinden saygı gören, ‘kanaat önderleri…’ olduğunu biliyoruz. O dönemlerde, ‘siyasi iradenin de sivil dünya ile daha içiçe olduğunu gözlemliyoruz…’

1970’lerde, Elâzığ Şehri Türkiye’mizde; ‘metropoliten şehirlerarasında…’ haklı olarak yerini almaktadır. Rahmetli Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş bizlere 1970’li yıllarda DPT’nde, Elâzığ’la ilgili önemli çalışmalar içerisinde olduklarını ifade etmişlerdi.

O yıllarda, şehrin çok mütevazı bir dokusu vardı… “Birbirini dikine kesen sokaklar… İki katlı cumbalı evler… O evlerin kapıları sokağa açılmıyordu… Her evin genelde avlusu vardı… O avlularda, Harput Kültürünün derin izleri yaşanıyordu… Mini bir şadırvan… İnsanın ruhunu okşayan kırmızı beyaz güller…”

1980’lerden sonra bir değişim yaşanacaktı… Rahmetli Özal ile birlikte sanayileşme hamleleri… Küçük Sanayi Siteleri… Ve şehrin hızla aldığı göçler… Bir bakıma, ‘kontrolden çıkan göçler…’

Zaman içerisinde, ‘işsizliği de tetikleyen göçler…’

Giderek Elâzığ Şehrinde de, yatay büyümeden dikine büyümeye doğu bir yapılaşma…

Tarihi ve kültürel silueti giderek değişen bir şehir havasına giriliyordu. Bizim neslimizin yakından bildiği, “Beş Kardeşler…” ahşap kültüründe son mekânları olacaktı! Mekânlar şüphesiz ki, insanımızı da, onun ruh haletini de yakından etkilemektedir. Bir bakıma giderek, ‘topraktan kopuyorsunuz’

Şehrin de mütevazı tavrı/ veya duruşu giderek kayboluyor.

Geçmişte, “evlerimiz bir kütüphaneyi anımsatırdı!”  Elâzığ insanı genelde, ‘okumayı severdi’

Son çıkan yayınlar/ eserler takip edilir ve insanımız arasında sohbetlerde paylaşılırdı…

Okuyan, konuşan, tartışan bir şehir elbette, daha dinamik, daha cevval, eleştirel kültüre daha açıktı.

Sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlerin okullarda da daha aktif olduğunu söyleyebilirim.

Günümüze doğru geldiğimizde, ‘şehrin fotoğrafının değiştiğini…’ görüyoruz.

Üzülerek ifade etmeliyim, ‘sivil irade…’ gönül dünyasından kopmuş!

Dünün paylaşımcı ve üretken tavrından da çok uzaklarda… Nefis ve heveslerimiz bir kurt misali güzellikleri sürekli kemirmiş!  Nereye kadar diyeceksiniz?