İsrail’in 7 Ekim’de başlattığı savaş, tüm acımasızca suçlarıyla devam ediyor. Her gün yeni bir sivil yerleşimi hedef alınıyor ve yüzlerce insan katlediliyor. Henüz anlaşmaya varılan, mutabakat sağlanan bir konu yok. Avrupa kafasını kuma gömmüş durumda, Amerika her eylemi meşrulaştırma çabası içerisinde, Türkiye arabuluculuk için mücadele etmekte, İslam ülkeleri ise kınama faslını geçip boykot çağrısı aşamasına geçmiş durumda. Bu yazımızda boykot sürecini ele alacağız.

     Tarihsel süreçte ‘boykot’ hem ülkeler açısından hem de ulusal ve firmalar açısından bir enstrüman olarak kullanılmıştır. Genel olarak ilişkileri ve tedariği kesmek anlamında kullanılan, ekonomik yaptırım için doğru organizasyonla yönetildiğinde istenilen sonuçlar elde edilmesi muhtemeldir. Dünyada en ileri şekilde Nazilerin Almanya’da devletinde desteğiyle Yahudilere uyguladığı kısıtlamalar en bariz sonuç odaklı örneğidir.

Gelelim günümüze…

     Çocukluğumuzdan beri tanık olduğumuz, özelliklede İsrail-Filistin olaylarında sıkça gündeme getirilen boykot kavramı ülkemizde de hem siyasilerin hem de vatandaşların sıkça denediği bir yöntemdir. Son günlerde Yahudi ürünlerine yönelik uygulanması gerektiği yönünde söylemler sıklıkla dile getiriliyor. Tartışmasız doğru bir yöntem, yapmamızda da hiçbir sakınca yok. En katı şekilde yapalım. Ben meseleyi biraz farklı şekilde ele almak istiyorum. Olayın karşılıklı ticaret ilişkileri boyutunu, ithalat ve ihracata etkisini, bu sonuca bağlı rakamları söylemeye veya incelemeye gerek bile yok. On yıllardır bunun üzerine kafa yorup duruyoruz. Oysa ki bize üstün geldikleri her şeyde: bilim, sanat, teknoloji, silah, gıda bunun gibi tüm başlıklarda hangi saha varsa planla emekle akılla en iyisini yapabilmeliydik. Hala boykotu konuşmak yerine sabırla, çalışmayla uzun vadeli planlar kuramıyoruz. Nitelikli ürün üretim yerine, buna dair planlamalar kurmak yerine kabullenmiş bir şekilde boykotu konuşuyoruz. Size bir örnek vereyim; Adamlar üretmiş x bir deterjan ve Türkiye pazarında en çok kullanılan marka. Boykotu uyguluyoruz, sonuçta satın alımlarımızı başka markalarla gerçekleştireceğiz ama diğer ürünler nitelik ve kalite açısından aynı değil yani muadillerinden verim alamıyoruz diyelim. E nasıl kalıcı boykot uygulayacağız? Bence kısa süreli olacak yani tüketimlerimizi maksimum pozitif sonuca göre yeniden değerlendirip bir süre sonra tercihlerimiz değişecek ve yeniden satın alacağız. Bunun yerine aynı nitelikte benzer ürün üretimine yoğunlaşmamız gerekiyor ve bunun kamu yoluyla desteklenmesi lazım. Muadil ürünlere teşvik verilerek üreticileri ve sanayicileri planlı koordine etmemiz lazım. Yoksa tüketici için verimlilik esastır markanın önünde maksimum fayda esas alınır. Beş yıl önce Cumhurbaşkanımız Amerikan elektronik ürünleri için böyle bir çağrıda bulunmuştu. Anlık bir toplumsal reaksiyon oluştu ama şimdi isterseniz bakalım, bu çağrıyı yapanlar dahil ceplerinde boykot markalarını hala taşımakta. Yani sonuç yok. Peki bu çağrı üretimle desteklenseydi aynı yazılım ve kullanım kalitesiyle benzer nitelikte bu beş yılda ürün üretimi olsaydı eminim herkes yerli olanı tercih ederdi. Kısacası toplumsal hareket kabiliyetimizi planlama, teşvik, çalışma, eğitim ve üretime yönelik kalıcı şekilde gerçekleştirirsek sazı o zaman elimize almış sayılacağız. Sonuçlardan ziyade niyetlerimizle ele alınmayı seviyoruz. Duygusallığı bir kenara itip pozitif bilime, rasyonelliğe adım atmak ümidiyle…