PALMİYELER

İzzetpaşa Camisi’nin önündeki orta refüje üç-beş tane palmiye ağacı dikilmişti. Hoşta olmuştu ta ki sökülene kadar…

Palmiyelere baktığımız zaman kendimizi Akdeniz ya da Ege şehirlerinden birinde gibi hissediyorduk! 

Kar yağdığında gidip palmiyelerin yanında selfie yapidik. Ağaçlar yerini sevmişti, iyi de bahilerdi...

Kışın üşümesin diye de boyunlarını sıkı sıkı sarilerdi. Vatandaş da sevmiş olacak ki sökülüp götürülünce sağa sola sormaya başlamış, ‘’Palmiyeler nerede?’’ Diye. Sorduklarını nerden mi bilim? Benim bir ikizim var. İzzetpaşa Cami’nin önünde çalışmaları izlerken, vatandaşın biri yanına gelip, ‘’Abi sen köşe yazarısın, niye yazmisin, palmiyelere ne oldu?’’ Deyince, İkizim de, ‘’ben o zannettiğin kişi değilim Gardaşıyım’’ demiş, oradan bilim!

Şimdi burada hassas bir konu daha var...

Vatandaş ben zannedip, kibarca ikizime ‘’Niye yazmisin?’’ Diye sormuş.

Ya tersi bir durum olaydı. Beğenmediği bir şeyin hırsını çıkartmaya çalışsaydı ne yapacaktık. Bakın buradan yazim gardaşım tekvandocudur. Rahmetli Hamza Yanılmaz ile beraber yıllarca spor salonunda tekvando yaptılar. Bu benzetme olayıyla ilgili çok hatıralarımız var ama burası yeri değil. Bir gün denk gelirsek en ilgincini anlatırım, merak edenlere?

***

KABAK TATLISI

Kirve Cavit ile Pazar günleri düşik yollara, Elazığ’ı karış karış gezik...

Gittiğimiz köylerde sağ olsunlar dostlar bizi aç bırahmiler…

Çıhınlarında ne varsa bizle paylaşiler, köylerde misafirperverlik tarih olmamış anlayacağınız...

Geçen gene bir köyde balkabağı verdiler, gelirken yolda kirveye, ‘’Daha sen bunu işle, kabak tatlısı haline getir. Ben de gelem görevimi yapam’’ dedim. O da tek şart ileri sürdü, ‘’iki kilo şeker alacaksın’’ dedi.

Oldu mu şimdi Kirve?

Ben sana bir teklifte bulunam…

İki kilo toz şeker çok olur, gel biz bunu 250 gram badem şekerine bağlayah, daha kabak tatlısında mı gullanisin? Yoksa öyle mi getirisin? Ben bilemem! Deyisiz badem şekerinden kabak tatlısı olmaz he!

O kadarını ben de bilim canım. Benim amacım işi tatlıya bağlamak.

***

GİRİŞİMCİ ARANİ

Yok mu şu memlekette bordo renkli badem şekeri imal edebilecek bir girişimci?

Şöyle bir hayal edin, Elazığspor’umuzun forma renklerinden Bordo Beyaz badem şekerleri, çerez tabağında masada…

Yeme de yanında yat!

Adam yemeye kıyamaz, yanında bir de üçü bir arada çedene kahvesi olduğunu düşünün…

Bordo beyaz badem şekerini yapan herhalde, Çedene Kahvesi’ni de üçü bir arada gibi yapmayı da akıl eder zahar!

O kadar meşhur imalatçı firmalarımız var, birileri niye bunları yapmayı denemi anlamim!

Pestilden, cevizden, duttan, kaysıdan bir sürü şey yapili, badem şekeri ve çedene ise yerinde sayi! Herhalde bu hatırlatmadan sonra birileri bu işe kafa yorar artık. Yoksa beklisiz ki başka şehirler mi bu işlere el ata? Ürünlerimizi yürüte!

***                                                                

DÜĞÜN DERNEK

Geçmiş dönemlerden birinde, hangi programdı kim söyledi tam hatırlamim! Ama birileri şehirde üç tane daha alt geçit yapılacağından bahsetmişti. Nerelere yapılacağını yazarsam belki sizin de aklınıza gelir. Hazardağlı Kavşağı, Karayolu Binası’nın önü ve Yeşilkent Sitesi’nin orası...

Alt geçitte, düğün konvoyu yolu kesti ve halay çekti başlıklı haberi okuyunca bu alt geçit meselesi aklıma geldi…

Yok Gardaş yok, bu şehrin bir sahibi yok!

Alt geçitte ağız tadıyla bir düğün bile yapamik, halay çekemik! 

Bir an önce şu alt geçitlerin sayılarını artıralım da millet rahat rahat halay çeksin, düğünlerini yapsın. Neyse ki iş fazla uzamadan, takı törenine başlanmadan önce müdahale etmişler de mesele kapanmış!

***                                                                          

HAFTANIN FIKRASI:

Günün birinde Amerika’da milletvekili olan vatandaşı bir odaya almışlar ve sormuşlar;

“Karın mı? Yoksa devletin mi?”

Amerikalı düşünmeden cevaplamış; “Devletim”

Oradakiler: “O zaman al şu tabancayı, git yan odadaki karını vur.”

Adam sıkılmış, terlemiş ve sonunda dayanamayarak. “Yapamayacağım” demiş.

Daha sonra bir Türk milletvekilini aynı odaya almışlar ve aynı soruyu sormuşlar; “Karın mı yoksa milletin mi?”

Milletvekili hiç düşünmeden, “Devletim” demiş.

“O zaman al şu tabancayı git yan odadaki karını vur” demişler.

Odadan önce bir silah sesi sonra bir cam sesi gelmiş. Çıkınca sormuşlar; “Ne oldu?”

“Sizin verdiğiniz silah kurusıkı çıktı, ben de karıyı camdan aşağı attım.”

HAFTANIN FOTOĞRAFI: