Beyzade Efendi Konağı, Elazığ merkeze bağlı Altınkuşak diğer adıyla Sarılı köyünde yer almaktadır. Bu konak Beyzade Efendi için yaptırılmış olunsa da kendisi burada sadece bir gece kalmıştır. Beyzade Efendi Hazretleri bu durumu oğluna şöyle ifade ediyor:
“Oğul, bu konak dünya şatafatının olduğu bir yerdir. Gösteriş ve riya olur. Bu yüzden ben burada yaşamam” der ve Harput’taki tek göz evine geri döner.
300 yılı aşkın bir süredir ayakta olan bu tarihi konak otuz sekiz odadan oluşmaktadır. Yine bu konakta II. Abdülhamid’e ait birçok eşya muhafaza edilmektedir. O zamandan günümüze kadar ise Beyzade Efendi ile ilgili birçok rivayet anlatılmaktadır.
Beyzade Efendi ile ilgili olarak anlatılan bir efsane şöyledir.
Beyzade Hazretleri bir gün hacca gitmeye karar verir. Parasını daha önceden biriktirdiği için herhangi bir sıkıntı çekmeyecektir. Beyzade Efendi’nin hanımı ise hamileymiş ve tam o günlerde aşeriyormuş. Bir gün burnuna kızarmış et kokusu gelmiş ve canı bu etten yemek istemiş. Kocasına: “Şu kızarmış et kimlerde pişiyorsa git, benim için bir parça isteyiver. Canım çekti” demiş.
Kocası da: “Aman Hanım, istediğin et olsun, kebap olsun. Hemen şimdi çarşıya gider, istediğinin âlâsını alır getiririm” demiş.
Kadıncağız: “Ben başka kebap istemem. İlle de bu et nerede kızarıyorsa git, bana ondan getir” diye tutturmuş.
Çaresiz kalan Beyzade Efendi sokağa çıkıp etin kızartıldığı evi aramaya başlamış. Kokunun çok fakir bir komşusunun evinden geldiğini anlayınca kapıyı çalmış. Fakir kadın kapıyı açmış ve karşısında Beyzade’yi görünce büyük bir hürmet gösterip hemen içeri almış. Beyzade niçin geldiğini utana sıkıla söylemiş.
Kadıncağız büyük bir mahcubiyet içinde: “Olmaz efendim, veremem. Size lâyık değildir.” Diyerek etten vermeyi reddetmiş.
Beyzade Efendi’nin ısrarı karşısında gerçeği açıklamak zorunda kalan kadıncağız: “Efendim, üç günden beri çoluk çocuk açız. Karnımıza doğru dürüst bir şey girmedi. Çocukların ağlamalarına artık dayanamadım. Yoldan geçen bir köpeği yakalayıp kestim. Bu ateşte kızaran et işte o köpeğin etidir. Çocuklarımın ağlamasını kessin diye kızartıyorum, onlara vereceğim. Ama size asla lâyık değildir, bunun için veremem efendim” der.
Beyzade Hoca, çaresiz kadının anlattıklarına çok üzülmüştür. Hac farizası için ayırdığı paranın hepsini çevresindeki fakirlere dağıtmış, hayır hasenat için kullanmış. Hacca gitmekten de vazgeçmiş. Ancak daha önce arkadaşlarıyla aynı gün gitmeye karar verdikleri ve söz birliği edip anlaştıkları için günü gelince utana sıkıla arkadaşlarına onlarla gelemeyeceğini söylemiştir. Arkadaşları önce inanamamışlar ve ısrar etmişler. Fakat Beyzade’nin sebatlı duruşu karşısında onu bırakıp kendileri yola koyulmuşlar. Uzun ve zahmetli bir yolculuktan sonra oraya varınca bakmışlar ki Beyzade Hazretleri kendilerinden önce hacca gelmiş. Kâbe’nin tavafı sırasında en önde onu görmüşler ve namaz kılarken en ön safta yine onu bulmuşlar. Arafat’a çıkarken de en önde gidenler arasında yer alıyormuş. Bütün bunlara şaşırıp kalmışlar. Memlekete döndüklerinde Beyzade Hoca’ya işin esasını sormuşlar. O da arkadaşlarına olanları anlatmış ve hayır hasenatla bu makama eriştiğini söylemiştir.
Beyzade Efendi yaptığı hayırlı işlerle yöre insanının gönlünde her daim yer edinmiştir. Ve onun ismi bu topraklarda yüzyıllardır var olmuştur. [1]
[1] Doç. Dr. Abdülkadir KIYAK, Harput Evliyaları, Manas yayınları.
Beyzade Efendi torunlarından Bülent BAYOĞLU ile kişisel görüşmeler, 2021.