9-11 Aralık 2022 tarihleri arasında kıymetli kardeşim Sayın Zakir Özbay bey’in girişimleriyle Elazığ’da yapılan Anadolu Bilişim Buluşmaları adlı organizasyonda bulundum. Bu organizasyonun ilk gününde düzenlenen Elazığ özel oturumunda konuşmacı idim. Özel oturumda gerçekten hem Elazığ için hem de ülkemiz için ilme ve fikre sahip hepsi birbirinden çok değerli Elazığ’lı konuşmacılarla birlikte olma şerefini yaşadım. Oturumda yaptığım konuşmayı Turan gazetesinin değerli okuyucuları ile paylaşmak istedim.
Kadim şehir, azizler diyarı Elazığ’da bulunmaktan duyduğum mutluluğu sizlerle paylaşarak sözlerime başlamak istiyorum. Hayatımın her döneminde bu şehirle hasbihal olsam bile yıllardır uzak kalmanın da tesiri ile kendimi bu şehrin geleceği ile ilgili olarak kesin kanaatler ifade eden sözleri söylemekten alıkoyuyorum. Bu oturumda söz alacak olan herkesin, Elazığ için benim söyleyecek sözlerimden daha önemli şeyler söyleyeceğine inanmaktayım. Benim burada söyleyecek olduğum sözler genele şamil olan ancak Elazığ’ımızın da kendisine bir pay alabileceği hususlar olacaktır.
Kısa bir tarihçesine baktığımızda bu şehrin; ülkenin ekonomisinin kamu eli ile deruhte edildiği dönemlerde komşu illere göre, göreceli olarak daha fazla kalkınmış bir şehir olduğunu görebiliyoruz. O dönemlerde kamu kuruluşlarının tamamının bölge müdürlüklerinin Elazığ’da olduğunu ve ticaret erbabının da bu durumdan nemalandığı açıkça bilinmekte. Tabi bu durum, iş bulabilmek için komşu illerden ilimize göçlerin de yaşandığı bir olguyu beraberinde getiriyor. Sonraki yıllarda devlet, ekonomide yavaş yavaş piyasadan çekiliyor ve piyasa ekonomisi dediğimiz modelde özel teşebbüs öne çıkıyor. Bu durumu Elazığ ilk dönemlerde maalesef algılayamıyor. Çünkü; halen kamu kuruluşlarında çalışanların kazançları devam ediyor ancak şehrin ekonomik büyümesi gerçekleşemiyor. Şehre giren para bu ihtiyaca cevap veremiyor. Elazığ, kalkınmanın motor gücü olacak alt yapıyı kurmakta gecikiyor. Aynen ülkemizin sanayi çağına geçiş sürecindeki gecikmenin benzerini yaşıyor. Halbuki bu süreci hızlandıracak en önemli kaynak olan üniversite bu şehirde var ve ülkenin geneline bakıldığında da kuruluşu oldukça eski.
O zaman bu şehir ve şehrin yetkilileri, hepimiz kendi kendimize sormalıyız. Niye kalkınamadık?
Önce sebeplerle başlayalım isterseniz.
Ø Eğitim yetersiz, insan sermayesi yetersiz
Ø Sosyal sermaye yetersiz, müşterek temel değerlere inanç zayıf
Ø Kurumlar verimsiz ve etkisiz
Ø Kanun hakimiyeti zayıf ve liyakatsiz atamalar.
Dikkatli olarak baktığımızda, birbirinden bağımsız sebeplermiş gibi görünen bu tespitlerin gerçekte birbirine doğrudan tesir ettiğini görürüz. Mesela kurumların verimsiz ve etkisiz oluşunda liyakatsiz atamaların rolü de vardır, insan sermayesinin yetersiz oluşunun da… İnsan sermayesi ve iyi eleman eksikliği şüphesiz toplum sermayesini de azaltan bir faktördür. Yukarıda bahsettiğim sebeplere bazı eklemeler yapılabilir. Mesela nepotizm, yani akraba kayırıcılığı, bizim adam tayinleri vs. İşte bu gibi negatif durumları kanun hakimiyeti, sosyal sermaye (sevgi-saygı ve ahlaki temeller), temel değerlere bağlılık gibi pozitif değerler telafi edebilir. Saydığım bu dört sebebin, ana probleme yani ‘’kalkınamıyoruz’’a etki toplamının yüzde yüze yakın olacağını söyleyebilirim. Problemleri gizli güçlerin, hainlerin üzerine atmak yerine; kendi problemlerimizi kendimizin çözeceğini kabul edip nasıl çözeceğimiz üzerinde fikir birliğine varmak yeterli olacaktır. Her problemin bir değil, problemine göre demetler halinde sebepleri olabilir. Yapılacak iş bu demetlerin en önemlilerinden başlamak olacaktır. Fakat mutlaka başlamaktır, birbirimizi veya başkalarını suçlamak yerine… Çünkü kendimizi düzeltebiliriz ama hain ve gizli düşmanları düzeltemeyiz. Şehrimizin ve ülkemizin kalkınmasının önündeki dört ana engel ile ilgili olarak konuşalım isterseniz. Söylemek istediğim şeyler bir egzersizden ibaret şeyler değil. Bu günkü bilgilerimiz ve bugünün bilim değerleri ile vardığımız ana sonuçlardır.
1. Sosyal sermayemiz yetersizdir.
Birbirimize güvenmiyoruz. Şehrimizin mensuplarında bulunması gereken şuur, karşılıklı sevgi ve saygıdan mahrumuz. Sosyal, siyasi birliktelikler kurup şehrimizin ve kendimizin seviyesini yükseltmek için bir araya gelemiyoruz. Gelmemekle kalmayıp, böylesi bir faaliyetin yararına da inanmıyoruz. Bazı büyük adamlara veya o büyük adamların yakın çevremizdeki adamlarına yanaşmayı daha önemli sayıyoruz. Kendimiz için ayrıcalık talep ediyoruz. Bunun ahlaksızlık olduğunun bilincinde değiliz. Zaten iş hayatında ahlaksızlığın aslında ahlaksızlık olmadığı, bu alanların tabiatı icabı olarak bu şekilde davranılması gerektiği için gereğini yerine getirdiğimize de kendimizi inandırıyoruz. Toplumu toplum yapan, şehri emin ve güvenilir bir belde yapan değerlerden hızla uzaklaşıyoruz.
2. İnsan sermayemiz yetersizdir.
Şehir insan sermayesini gün geçtikçe kaybetmektedir. Eğitimle kazanılan yeteneklerimizin ve yeteneklilerimizin sayısı ihtiyaç oranında artmamakta, hatta azalmaktadır. Kazanılmış yeteneğini kullanma alanlarında sıkıntı yaşayan yetenekliler gurubu bilgi ve becerilerin sergileyebilecekleri coğrafyaya gitmektedirler. Burada kalanların çabaları ile de problemlerimizin kök nedenlerine inemiyoruz. Bu sebepleri bulmak için gerekli olan zihin cehdini gösteremiyoruz. Kolaycılıkla; sıkıntılarımızın hep gizli kuvvetler, bize oynana oyunlar ve entrikalar yüzünden başımıza geldiğine kendimizi inandırıyor ve bu fasit daireden bir türlü çıkamıyoruz. Şehir; kendisini bu cendereden kurtaracak, oynanan oyunları bozacak büyük adamlar bulmak ve onun eteğine yapışmak için beklemede!!! Tabiri caiz ise göbek bağımız elimizde, sokacak priz arayan fetüsler gibi davranıyoruz. Şahsiyetimizi ve kişiliğimizi yalancı ana rahimlerine teslim edip rahatlamak istiyoruz… Böyle bir vakıanın olmayacağına kendimizi inandırmamız gerektiğine inanıyorum.
3. Kanun hakimiyetinde zaaflarımız var.
Bu konuda söyleyeceklerim, Elazığ özelinde olmak üzere ülkemizin genel problemidir. Sosyal sermaye (sevgi, saygı ve ahlaki temeller) ve insan sermayesi eksikliklerinin de tesiri altında maalesef demokrasi, kanun hakimiyeti, kanunların herkes için olduğuna inancımız tam değil. Kendimize ayrıcalık talep ettiğimiz gibi bazı büyük adamların kanunları ihlal etmesinin de normal olduğu kanaatindeyiz. Demokrasinin ve kurallarının çok da önemli olduğunu düşünmüyoruz. Zaten her yer hainlerle ve düşmanlarla dolu iken, herkes çalıp çırpmaya odaklanmışken demokrasiden bahsetmek de nedir?!! Bizim ve bizim bağlı olduğumuz büyük otoriteler için kanun gerekmez. İşte bu anlayış, gelişmemizin ve kalkınmamızın önündeki en büyük settir. Ülkemizde ve şehrimizde yaşayan insanların hepsi ama hepsi kanunlar önünde eşit vatandaştırlar. Bu kural önemli bir insan hakkı ve gelişmenin en büyük destekçisidir.
4. Kurumlar verimsiz ve etkisiz.
İlk üç problemin etkileri bu probleme doğrudan yansır. Kurumlara liyakat sahiplerinin değil de büyük otorite merkezlerinin adamlarının tayini; liyakat ve adalet gibi, kanun hakimiyeti gibi kavramlardan daha önemli hale gelmektedir. Maalesef bu böyledir. Kurumlarımıza inanmadığımız gibi bunların bir geleneğinin, vizyonunun ve misyonunun olduğuna, olması gerekliliğine de inanmıyoruz. Kurumların başına ehil insanların getirilmemesine inandığımız anda çalışma azmimiz, öğrenme ve işini iyi yapma gibi erdemlerden uzaklaşmamız an meselesi olur. Öyle ya kurumların başlarına liyakat yerine otorite sahibine yakın olanlar gelecekse zor olanı yapmakla kim uğraşır ki? Kurumların ülküleri, odakları, vizyonları, misyonları gibi kavramlar hikayedir. Bunlar muhtemelen komplocuların ve bize karşı olanların kurumu ele geçirmek için kurdukları oyunlardır.
Ø Elazığ güzel bir şehir. Herkesin şehri kendine güzeldir. Ancak gerçekten bu kadim şehir hep güzelliklerle ve iyiliklerle bilinir ve anılır. Bu şehrin gelişmesine ve kalkınmasına vesile olacaklar bu şehirde yaşayanlar ve bu şehrin nefesini soluyacak olanlardır. Dışarıdan büyük adamlar veya olağanüstü güçler beklemenin zamanı değil.
Ø Günümüz dünyası ne yazık ki büyük kavgaların verildiği bir arena haline gelmiştir. Bizim de bu mücadeleyi gecikmeden ve korkmadan vermemiz gerekecektir. Elazığ, öncelikler tükettiği her ürünü üretebilme potansiyeline kavuşmalıdır. Bu şehre mahsus ürünlerin de pazarlanması ile ilgili ticari zihnini de bir an önce geliştirmelidir.
Ø Ülkemizin sayılı üniversiteleri arasına girebilen Fırat Üniversitesi bu gelişme aşamasında motor güç olmalıdır. Gerek kamu ve gerekse özel sektör işletmelerinin yönetimlerinin ehliyetli insanlardan oluşması için azami gayret gösterilmelidir.
Ø Başlamak, bitirmenin yarısıdır. O zaman hemen başlayalım. Geleceğin gelişmiş ve her alanda kalkınmış Elazığ’ını oluşturmak için gayretimizi esirgemeyelim.