ÖZEL HABER

SİVRİCE’DE UNUTULAN TARİH: KİLİSE ADASI

Elazığ’ın incisi Hazar Gölü’ndeki Kilise Adası, tarihin derinliklerinde saklı hikayeleri ve gizemli kalıntılarıyla dikkat çekiyor. Su altında kalan Surp Nişan Kilisesi, Evliya Çelebi’nin altın çullu merkep efsanesi ve nesilden nesile aktarılan hikâyesiyle bölgenin unutulan tarihine ışık tutuyor…

Elazığ’ın incisi Sivrice’de bulunan Hazar Gölü, eşsiz bir tarihi mirası barındırıyor. Gölün güney kıyısında yer alan Batık Kent ve Kilise Adası, arkeolojik ve doğal sit alanı olarak tescillenmiş durumda. Gölün yüzeyinde, yoğun olmasa da bazı tarihi kalıntılar görülebiliyor.

Araştırmacı ve Gazeteniz TURAN yazarlarından Aygün Çam, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, araştırmacı İshak Sunguroğlu’nun çalışmalarına atıfta bulunarak şunları ifade etti: “Hazar Gölü’nün güney kıyısına yakın bir adanın en yüksek noktasında, 11. yüzyıldan önce inşa edilmiş, kale ya da şato özellikleri taşıyan bir manastır veya kilise bulunuyordu. Bir dönem katholikosluk merkezi olan bu yapı, 12. yüzyılın başlarında Türklerin eline geçince bu merkez, Rumkale’ye taşındı. Ancak adada kutsal kabul edilen bazı eşyalar bulunduğu için bu yapı, sular altında kalana kadar önemini korudu. Aynı zamanda, adanın çevresinde kurulmuş Gölcük köyü, 19. yüzyıl başlarında 50-60 haneli bir yerleşim yeri olarak dokumacılık, boyacılık ve terzilik gibi mesleklerle uğraşıyordu. Göl çevresinde tarla ve bahçeleri vardı. Ancak suların yükselmesiyle birlikte köy kıyıya taşındı ve 1900’lerin başına kadar varlığını sürdürdü.”

SUYUN İÇİNDEKİ SURP NİŞAN KİLİSESİ

Hazar Gölü’nde tektonik hareketler sonucu yaşanan çökmelerle su seviyesinin zamanla yükseldiği biliniyor. 1600’lerin başında Polonyalı seyyah Simeon, gölün içinde Surp Nişan adını taşıyan bir kilisenin ve bir köyün bulunduğunu kaydetmiştir. Simeon’un anlatımlarına göre, sandalla bu köye gitmiş, akşam ayinine katılmış ve burada saklı olduğu söylenen kutsal haç kendisine gösterilmiştir.

ALTIN ÇULLU MERKEP MUMYASI!

17. yüzyılda Evliya Çelebi, eski zamanlarda Hıristiyan halkın kutsal kabul ettiği, altın işlemeli çullarla süslenmiş bir merkebin mumyalanarak bu manastırın altında saklandığını belirtmiştir. Araştırmacı İshak Sunguroğlu da burada Hz. İsa’nın yıkandığı taştan bir leğenin bulunduğunu ifade eder. Kilise, suların adayı kaplamasından bir süre sonra harabeye dönüşmüş ve yıkılmıştır.

MÜSLÜMANLAR VE ERMENİLERİN BİRLİKTE YAŞAMINDAN DOĞAN BİR EFSANE

Kilise Adası hakkında birçok efsane günümüze kadar ulaşmıştır. Bunlardan biri şu şekildedir:

Bir zamanlar Hazar Gölü’nün kıyılarında Müslümanlar ve Ermeniler bir arada yaşarmış. O dönemde gölün ortasında bulunan bir kilisede bir papaz ve kızı yaşarmış. Papazın kızı, civardaki bir Türk gencine âşık olmuş. Ailelerinin bu aşka karşı çıkacağını bildikleri halde gizlice buluşmaya devam etmişler.

Kız, her gece kilisenin bahçesine çıkar, elindeki feneri sallarmış. Kıyıdan bunu gören genç, yüzerek adaya ulaşırmış. Ancak bir gece, papaz, kızını odaya kilitlemiş ve elindeki feneri sallayarak genci tuzağa düşürmüş. Kızın öldürülen sevgilisi için kendini göle attığı ve bu acıklı hikâyenin nesilden nesile aktarılarak günümüze ulaştığı anlatılmaktadır.