Kuşkusuz Türkler barışı, huzuru, dostluğu severler, ancak Türk geleneğinde savaş kaçınılmazsa da savaşmaktan geri durmazlar. Binlerce yıllık Türk tarihi büyük savaşlarla, fetihlerle doludur. Türklerin en büyük kazanamama süreci Osmanlı’nın son dönemine denk gelmiştir. Bu neredeyse iki yüz yıl süren yenilgiler döneminden 30 Ağustos 1922 tarihinde kesin olarak kazanılan Kurtuluş Savaş’ı ile Türkler bir kez daha zafere ulaşmış, dünyanın en büyük devletlerini topraklarından çekilmeye zorlamıştır…
Türk Tarihi’nde Ağustos’un, Mohaç, Malazgirt, Otlukbeli, Çaldıran, Mercidabık, Belgrad’ın fethi, Kıbrıs’ın fethi ve Büyük Taarruz gibi savaşlarla ve zaferlerle dolu bir ay olması kuşkusuz rastlantı değildir. Yaz aylarının dönemin savaş koşullarına daha uygun olması, Türklerin stratejik alışkanlıkları bunun nedenlerinden biridir. Bazıları da savaşın kaçınılmaz oluşu ve zorunluluğundan bu aya denk gelmiştir.
Örneğin, Avrupa’nın dengesini alt üst eden büyük Mohaç Zaferi’nin kazanıldığı Mohaç Savaşı’nın tarihi de Türk Ordusu’nun Avrupa seferine belirgin bir mevsimde başlaması, mevsime göre konaklamalarla belirli menzillere ulaşılmasından kaynaklanır.
MALAZGİRT ZAFERİ 26 AĞUSTOS 1071
Selçuklu Sultanı Alparslan’ın Malazgirt’te Doğu Roma İmparatoru Romanos DİYOJEN ile karşılaşması, Türk Ordusu’nun, özellikle süvarinin savaş için kendine uygun bir mevsimi seçmesindendir. Alparslan’ın amacı Anadolu’nun fethine devam etmek kadar Suriye, Filistin ve Mısır’ı da ele geçirmekti.
Malazgirt Savaşı öncesinde Romanos DİOGENES (Diyojen) Anadolu’ya bir sefere çıkarak Selçuklu hareket üssü sayılan Ahlat’ı almaya, Türk Akıncılarını Bizans topraklarından çıkarmaya niyetlenmişti. Bunun için Büyük çaba ve paralarla Balkanlar’daki Uz (Hristiyan Oğuzlar), Peçenek, Kıpçak, Slav, Bulgar, Alman ve Frank, Ermeni, Gürcü ve Hazarların bulunduğu 200 bin kişilik bir ordu kurdu.
Bu büyük orduda kale delicileri, lağımcılar, ustalar, çeşitli kuşatma aletleri ile birlikte çok sayıda savaş malzemesi taşıyan araba bulunuyordu.
Sultan Alparslan, daha önce kendisine yapılan bir çağrı üzerine, Mısır’ı fethetmek amacıyla, ordusuyla birlikte Halep önlerine gelmişken Bizans imparatorunun sefere çıktığını ve Doğu Anadolu yönünde ilerlemekte olduğunu ve Malazgirt’i işgal ettiğini öğrenince, geri dönerek Ahlat’a geldi ve Malazgirt yönüne doğru ilerleyip bu bölgede bulunan bir çayın kenarında konakladı. Öte yandan Bizans ordusu da Malazgirt’ten ayrılıp söz konusu ovaya yakın bir yere geldi. Öyle ki her iki taraf kuvvetleri birbirlerini görebiliyorlardı…
Sultan Alparslan’ın; “Ey kumandanlarım ve askerlerim, daha ne zamana kadar biz azınlıkta, düşman çoğunlukta, böyle bekleyeceğiz? Ben şu an, Müslümanlar’ın bizim için Tanrı’ya yakarılarda bulundukları bu saatlerde düşmanın üzerine atılmak istiyorum. Başarı sağlarsak istediğimiz sonucu elde etmiş olacağız, aksi takdirde şehit olarak cennete gideriz. Beni izlemek isteyenler gelsinler, geri dönmek isteyenler varsa serbestçe geri dönebilirler. Onlara hiçbir ceza verilmeyecektir. Bugün ne emreden bir Sultan, ne de emir alan bir asker vardır; ben de sizler gibi, sizinle birlikte savaşacağım.” Diye hitap ettiği ordusunun ulaştığı motivasyonun seviyesi zaferin müjdecisi olmuştu…
Savaş sonunda Doğu Roma Ordusu tam bir çember içine alınmış ve savaş düzeni tamamen bozulmuştu. Özellikle sağ kanatta bulunan Uz ve Peçeneklerin, başlarında Tamış adlı beyleriyle birlikte Türk soydaşları safına geçmeleri, Bizans Ordusu’nda büyük bir panik oluşturmuştu. Yakalanan İmparator Romanos DİOGENES ( Diyojen)’e bir savaş tutsağı değil, bir konuk hükümdara yapılması gereken davranışlarda bulunuldu ve serbest bırakıldı, o anda İmparator, atından inerek Alparslan’ın önünde eğilmek istemişse de Alparslan buna engel olarak onu kucaklamış ve evine yolcu etmiştir.
Malazgirt Zaferi’nin eşsiz kahramanı Büyük Sultan Alparslan’ın Türk Ulusu’na en büyük armağanı, üzerinde yaşamakta olduğumuz bu güzel yurdun baştanbaşa fethedilerek, bu ülkede bağımsız bir devlet haline gelip dünya siyasetinde etken bir duruma gelmiş olmamızdır…
AĞUSTOS’UN SON SAVAŞI 30 AĞUSTOS 1922
Yine kuşkusuz, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu sağlayan Birinci Cihan Savaşı’ndan sonraki acı yenilgi ve Sevr Antlaşması dönemini kurtuluş mücadelesine dönüştüren Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve arkadaşlarının kesin zaferi müjdeleyecek Son Büyük Savaş 30 Ağustos Zaferi’dir.
Sakarya Zaferi’yle İtilaf Devletleri arasındaki bölünme kesinleşmiş, Fransa, Ankara Hükûmeti’nin varlığını ve öncülüğünü tanımış, İtalya Antalya’dan işgali kaldırıp geri çekilmişse de kimileri hâlâ Sevr’in iyileştirilmesi ve daha iyi koşullarda yürürlüğünü sürdürmesinden söz ediyordu…
Kısa zamanda 1899-1902 yıllarında doğanlar silah altına çağrıldılar. Savunma vergilerinde iane ve aynî yardım bile seferberliğe dahil edildi. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Başkomutanlık görevi ve yetkileri Büyük Millet Meclisi tarafından sınırsız olarak uzatıldı. “Büyük Taarruz”un tarihi ustalıkla gizlendi.
26 Ağustos’ta başlayan taarruz sonucunda 14 gün gibi bir süre içerisinde Türk Orduları düşmanın üzerinde kuşatma, toptan bir saf dışı bırakma ve esir alma gibi işlemlerle kesin bir zafer kazandı. Afyon-Kocatepe hattında başlayan taarruz, 9 Eylül’de İzmir’e girişle tamamlandı.
30 Ağustos Zaferi, Türklerin Ağustos Ayı’ndaki büyük Türk Zaferlerinin belki de en önemlisidir. Aslında bu zaferler arasında özellikle Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarının insanları bir seçim yapmaya zorlama çabaları Türk tarihi anlayışına ters ve asıl önemlisi, bir yurdun ve ulusun bu topraklardaki bin yıllık tarihine saygısızlıktır.
İlber ORTAYLI’nın dediği gibi, Malazgirt Zaferi de, Mohaç da, Çanakkale de, Kut’ül Amare de, Sakarya da ve 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebesi de hepsi bir bütünün parçalarıdır ve 30 Ağustos bunların hepsini zirvede ifade eden bir tarihtir.
Hepimize kutlu olsun…