Toplumlar, kültür birikimi ve değerler manzumesi üzerine inşa edilir. Güçlü toplumların yüksek değerleri vardır. Toplum içinde değerler manzumesi karmaşası zamanla faydacılığa, ben kayırmacılığa dönüştüğünde, ahlaki kuralların uygulanmasını etkiler. Toplumsal sorumluluk yok olduğunda  ise yalnızlaşıyoruz, yabancılaşıyoruz. Komşu, arkadaş, mahalle, sokak, anne, baba buradaki çocuklar biz değiliz artık.

Benlik senlik kavgası; mal mülk davası derken dostluklar bozuluyor, huzur ve güven ortamı kayboluyor. Ailenin, kanaat önderlerinin, esnafın hoşgörüsü ve güveni ortadan kalkınca nice gençler, çocuklar bilinmeyen meçhule yol alıyorlar. Komşuluk ve dostluklar bozulunca göz göze gelmeye, aynı masada oturmaya, tebessümle bakmaya korkar hale geliyoruz. Bir selama, muhabbete, sıcak bir gülümsemeye muhtaç hale gelen, mutlu olmayan bir toplum hâline nasıl geldik? Ortak sevinçlerimizi, üzüntülerimizi paylaşmaya, mutlu bir ortam oluşturmaya hasret  duruma nasıl gelmişiz? Dedelerimizin anlatımlarından, bizim de geçmişte yaşadıklarımızdan gördüğümüz huzur ve güven ortamına ne oldu?

Gerçek olmayan sevdalardan, sevgilerden, gülüşlerden korkar olduk. Güvenimiz kalmadı. Emanet ehlin elinde mi diye tereddüt ediyoruz. Ne yazık ki mal ve mülkü bütün değerlerimizin üstünde tuttuk. Türkülerimizi, şarkılarımızı, oyunlarımızı, hikâyelerimizi bilmeden daha doğrusu ülkede vatandaş olmadan küresel dünyanın bir bireyi olmuşuz haberimiz yok!

Kalıcı sevgileri, dostlukları, vefayı, arkadaşlıkları bırakıp, yabancısı olduğumuz bir hayale doğru koşan, gönül eğlediğimiz hayal ve heyecanlarla, rüzgârın savurduğu yaban ellerin hayranı bir toplum haline nasıl geldik?

Gençler sosyal medyanın, internetin ağır kuşatması altında kalarak (Fast Food) ayak üstü yemeklere koşarken; keşkeki, tandırı, gömmeyi, içli köfteyi, işkeneyi, sırını bilmeyen bir toplum haline nasıl geldi? Gelenekten neden kopuyoruz? Modernite bize neyi dayatıyor?

Türkülerimize, şarkılarımıza, halayımıza, ilahi, semah ve oyunlarımıza, kuşaklar arasında devamlılık arzeden adet, gelenek ve göreneklerimizden  uzaklaşır, kopar hale nasıl geldik? Temeli güzel ahlak olan dinimizin temel esaslarını, sermayenin ve siyasetin kurbanı haline nasıl getirdik? Altta kalanın canı cehenneme, devletin malı deniz, yemeyen domuz diyecek kadar acımasız, merhametsiz, kural tanımaz, adaletsiz bir toplum haline nasıl dönüştük? “Devletin dini adalettir” ifadesinde değer ve kıymet bulan “adaleti” siyasetin ve güçlülerin emrine amade bir kimlik ve kişiliği nasıl büründürdü? 

Yanlışları, kusurları sorgulamayan, Allah'ın adaletine sığınmayıp, liyakate değil de güçlünün haklılığına ram olan bir anlayışı nasıl oluşturabildik? Bilmediğini bilmeyen, kendini bir kaç cümle ile ifade edemeyen, öfke kontrolü olmayan, her an patlamaya hazır, huzur ortamın her an bozacak güruhun meydanlarda dolaşmasının altında yatan sebepler nelerdir? Tüm bu olumsuzlukların birden fazla sebebini işin uzmanları kısaca şöyle ifade etmektedirler:

1-Ekonomiden kaynaklanan sebepler: Ekonominin kötüye gidişi, yoksullaşmanın etkisi fertleri etkiler, toplumda yozlaşmayı getirir.

2-Siyasi yapıdan kaynaklanan sebepler: Farklı kesimlerin kendilerini ifade edememesi, siyasetin bir kesimin elinde kalması. Kayırmacılık, rüşvet, rant kollama, oluşan huzursuz ortamın çatışma ve yozlaşmaya neden olması.

3-Toplumun süreç içinde yaşadığı olaylar: Liyakatsiz atamalar, güven vermeyen yöneticiler. Ekonomik ve sosyal anlamdaki olumsuz gelişmeler, toplumda yozlaşmanın alt yapısını oluşturuyor.

4- Yazılı ve görsel basın: Kültürel değer niteliği taşımayan suni programlar insanlar üzerinde ciddi etkiler meydana getirerek kültürel değerlerin bozulmasına neden olur. Ahlaki erozyonu tetikler.

Sonuç olarak; hiçbir şey tesadüfen olmuyor. Toplumsal değişim ve dönüşüm dediğimiz hadise de belirli bir sebep-sonuç ilişkisi içerisinde barındırır. Değerler manzumesi, kültürel birikimi, gelenek ve görenek anlayışı bozulan toplumların sosyal, ekonomik ve kültürel değerlerinde de yozlaşma baş gösterir. Kültür aktarımı zayıflayan toplumlar, kültürel değerleri hem yaşatma da hem de gelecek kuşaklara aktarmada sorunlar yaşar.

Hep beraber, milletçe kendi ürettiğimiz değerlerimize sahip çıkarak, onları günümüz dünyasına ve ihtiyaçlarına karşılık verebilecek şekilde geliştirmeliyiz. Kültür endüstrisinde geride kalmadan, başka kültürlerin hegemonyası altına girmeden, medeniyet tasavvurumuzu hâkim kılmak çabasında olmak zorundayız. Çünkü büyük, güçlü ve kadim bir medeniyetin temsilcileriyiz.