Eski bir höyük ve yerleşim yeri olan Sürsürü dozerler ile tamamen kazınırken, müzede eserleri sergilenen Kesrik, Yığınki, Hırhırik ve Mornik de dozerlerle yerle bir edildi ve bu alanlarda hiçbir arkeolojik kurtarma kazısı yapılmadı…

Son yıkım alanları ile beraber kentin birçok mahallesinin yanı sıra güney çevreyolu çevresi, imara açılan Meryem Dağı, ayrıca dört bir yörede kurulan şantiye ve tek tip görüntülü binalarla Elazığ tam bir TOKİ Şehri’ne dönmüş durumda…

Elazığ’da 24 Ocak 2020 Depremi’nin ardından artçı sarsıntılarla birçok yapı ağır hasar gördüğü için ya da kentsel dönüşüm kapsamında yıktırılırken, aradan geçen iki yıllık süre sonunda bugün birçok bina da usulsüz yapıldığı iddiaları ve söylentileri altında yıkım için hâlâ sıra bekliyor…
HOYRATÇA YIKIMA “TESCÎLLİ” UYARISI!   
Bu yıkımdan en fazla etkilenen ve adeta gözden çıkarılan yapılarımız arasında Anadolu yapı mimarisinin son örnekleri durumunda olan ve yüzlerce yıllık bir sürecin ağır yükünü taşıyan, yerel mimari ustalarımızın meydana getirdiği kerpiç konaklarımız, evlerimiz de var. İşte oluşturulan yıkım ekipleri, bu paha biçilemez değerlerimizi ve kültürel varlıklarımızı hiçbir ayrım gözetmeden hoyratça yıktılar, yıkıyorlar, yıkmaya devam ediyorlar hâlâ…
Elazığ kent merkezinde bulunan ve bu bilinçsizce yapılan acımasız yıkımdan kurtulmak isteyen az sayıdaki yapımızı koruyup kurtarabilmek için çaba sarfeden gönüllü insanlarımız da, seslerini yetkililere duyuramayınca, “tescîlli” evlerimizi yıkımdan kurtarmak amacıyla kendi imkânlarıyla binanın dış duvarlarına bu yapıların tescîlli olduğunu ve yıkım yapılamayacağını belirten tabelalar asarak uyarı yapmak zorunda kaldılar…
SÜRSÜRÜ KÖYÜ’NDEKİ TÜM ESKİ YERLEŞİM YOK EDİLDİ! 
24 Ocak depreminin en ağır bedelini ödeyen tarihî Sürsürü Köyü’ndeki tüm eski yerleşim, “afet bölgesi ve kentsel dönüşüm” adı altında gözler önünde yok edilirken, bu yıkım o kadar büyük ve geniş biçimde yapıldı ki köyün kurulduğu höyük veya tümülüs yapısı adeta dibine kadar hafriyatla silindi. Tüm evler, tarihî çeşmeler, su yolları, taş ve ahşap eserler, ortaçağ dönemine ait anıt kilise yapısı ve benzerleri bu talandan kurtulamadı. Dozerler girmeden alanda yapılan yüzey araştırması sonucu toplanması gereken taş ve ahşap malzeme bile toparlanamadı. Tarihî ve tescîlli binanın bir yıkıma maruz kalmaması için dış duvarına uyarı levhası asan gönüllülerin ilgili kurumlara verdiği yazılı dilekçenin cevabı aylar sonra “bahsedilen alanda korunması gereken bir kültür varlığı ve esere rastlanmadığı” şeklinde olurken, bu cevap alındığında ne yazık ki Sürsürü Köyü yitirilmiş, ancak gayretli ve gönüllü insanlarımızın çabaları sonucunda sadece tescîllenen bir ev kurtarılabilmişti…
KESRİK VE YIĞINKİ’DE TARİHİ SİLİP SÜPÜRDÜLER? 
Sonuçta Sürsürü’de yaşanan acı tecrübe, maalesef daha sonra Elazığ genelinde kentin tüm mahallelerinde ve köylerinde yaşandı, yaşanıyor. Sürsürü Köyü’nde eski yerleşimi yok eden umursamaz yıkım zihniyeti daha sonraki günlerde Kesrik (Kızılay) ve Yığınki (Aksaray) Mahalleleri’nde dozerlerle ve bütün acımasızlığı ile tarihimizi silip süpürdü. Yığınki’de yüzlerce yapı ayırt edilmeksizin yıkıldı, hiçbir malzeme toparlanmadan, belgeleme ve araştırma yapılmadan, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü veya Elazığ Müze Müdürlüğü’nden herhangi bir görevlendirme yapılmadan kentin binlerce yıllık yaşam alanları yerle bir edildi, ediliyor. Kesrik’te tarihî Surp Mamas Manastırı ve çevresi dozerler tarafından açılırken, özel bir firmanın burada define aramak amacıyla kazı yaptığı iddiaları gündeme oturdu, neticede tarihi tapınak alanları, mezarlıklar talan edildi. Yıkım firmalarının dozer operatörleri geceleri de çalışarak, çok hızlı bir şekilde kentin maddi kültür varlıklarını adeta yangından mal kaçırırcasına yok ettiler…
HİÇBİR KURTARMA KAZISI YAPILMADI!   
Yıkılan mahallelerde tahrip edilen arkeolojik alanlarımız tarihî eser ve kalıntı bakımından tahmin edilemeyecek ölçüde büyük ve zengin alanlar. Zirâ; Roma döneminde yerleşim dokusuna ait yazılı kaynak ve kitabelerini Elazığ Müzesi’nde sergilediğimiz Kesrik (Kızılay), Iğıki / Yığınki (Aksaray) Sürsürü, Hırhırik (Gümüşkavak) ve Mornik’te (Gümüşkavak) dozerlerle gerçekleştirilen yıkımlar esnasında maalesef bu zengin alanlarda nedense hiçbir kurtarma kazısı yapılmadı.
Yarım asır önce Keban kurtarma projesi ile yüzlerce alanda araştırma yapan ülkemizin, günümüzde bu alanları TOKİ dozerlerine terk edişini ibretle izledik. Şehrimizin hafızasıyla birlikte adeta yok edilişi ve yok olan yerel mimari, su kaynakları ve çeşmeler ile dini yapıları bir bir yitirdik, yitirmeye de devam ediyoruz…
MILLA HÜSEYİN ÇEŞMESİ VE KİLİSE’Yİ HERKES BİLİR…  
Bahsettiğimiz gibi eski bir höyük ve yerleşim yeri olan Sürsürü’de tamamen dozerler ile yapılan çalışmalar nedeniyle zengin arkeolojik alan dozer operatörlerine terk edilmiş oldu. Tamamen yıkılan ve yerle bir edilen bu alanda nelerin çıktığı bilinmiyor. Fakat, Sürsürülü olan hemen herkesin bildiği Mılla Hüseyin Çeşmesi, Ortaçağ Roma Kilisesi ve kutsal alanı gibi yerler, halkın yaşadığı, bildiği, dokunduğu, suyunu içtiği yerlerdi. Bu alanlarda hafriyat yaparken gerekli hiçbir tedbirin alınmaması üzüntü verici. Bu hafriyat sırasında, yine söz konusu az sayıdaki duyarlı ve gönüllü vatandaşın; Elazığ Valiliği, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ile Müze Müdürlüğü’ne verdikleri dilekçede altını çizerek belirttikleri hususların hiçbirine dikkat edilmedi. Hafriyat alanlarında görevli uzman arkeolog ve sanat tarihçilerinin bulunmadığı kazılarda neler çıktığı bilinmediği gibi, sadece alınan duyumlar bile çok ürpertici…
İNSANIMIZ, BU VARLIKLARI NEDEN DEĞERLİ GÖRMÜYOR?  
“Bu topraklarda yaşanmış tüm kültürler ve onlardan kalan yapılar benim kültürümün bir parçası” diyebilmeliyiz. Sürsürü’de dozerler çalışırken alanda yapılan çalışmada görülen yüzlerce taş eser, şıra taşları, sokular, loğlar, kapı eşik taşları, el yapımı pencere demirleri, kapılar neden toplanamadı…
Bu kültürel varlıkların kalıntılarının yitirilmesi, hafriyat alanlarına döktürülmesinin sorumsuzluğunun bedelini hepimiz ödeyeceğiz. Bize bu bedeli ödetenler de tarih önünde sorumlu olmalı, sorumlu tutulmalı elbette.
Burada kent insanı ve sorumlu kurumlar şu soruyu kendilerine sormalı; Kültürel varlıklarımızı koruma konusunda ne kadar çalışma yaptık, kentimiz insanı bu varlıkları neden değerli görmüyor?
Yıkım ekiplerinin bu kentte tescîlli yapıları dahi yıkmaması için duyarlı ve gönüllü vatandaşların yaptığı tabela asma işlevi bizi cidden düşündürmeli ve bu olumsuz ortamı sorgulamamıza neden olmalıydı…
TEK TİP TOKİ BİNALARI VE BETON SİTELER         
Talan edilen ve yağma yerine dönen kentin tarihî alanlarında vinçler ve dozerler çalışırken, bizlerin hâlâ tarihî kent Harput ve kültür şehri Elazığ’dan bahsetmemiz, elimizde olan ve binlerce yıldır koruduğumuz şehrimiz elden çıkarken, tehlikeyi göremememiz tam anlamıyla abesle iştigal olsa gerek.
Son yıkım alanları ile beraber, kentin birçok mahallesinin yanı sıra güney çevreyolu çevresi, imara açılan Meryem Dağı, ayrıca dört bir yörede kurulan şantiye ve tek tip görüntülü binalarla günümüzde Elazığ tam bir TOKİ Şehri’ne dönmüş durumda…
Son yıkım alanları ile TOKİ Şehri’ne dönen Elazığ’da; Bizleri bekleyen hazin son ise; tek tip görüntülü TOKİ binalarından ve beton sitelerden oluşan bir kent olarak kültürel değerlerimizden mahrum şekilde geleceğe taşınmamız olsa gerek.

Editör: Haber Merkezi