Ramazan ayı ibadetlerimizin yanı sıra bazı güzellikleri de beraberinde getiriyor. İftar sofralarının neşesi ve bereketi bu ay da belli oluyor. İftar ile sahur arasında yaşanan teravih namazları, sohbetler ve ibadetlerin güzellikleri bu ay da yaşanıyor.
Dostlar birbirini hatırlıyor. Aileler bir araya geliyor. Nefis bu ay da sınanıyor. Bu doyumsuz ayın kıymetini bilelim derken yaşanan salgın hastalık bu güzelliklerden bizi mahrum bırakıyor.
“Nerede o eski Ramazanlar” diyenlerin sayısı iyice çoğalmaya başladı. Her Ramazan Ayı’nda okur ya da duyarız mutlaka; “Nerede o eski Ramazanlar?” deyimini.
Geçmişe özlem duyanlar, yaşadıklarıyla bugünü kıyasladıklarında, yitirilen değerlerimizle beraber kaybolmaya yüz tutan türlü gelenek ve göreneklerin unutulmasına sitem etmektedirler bu ifadeyle…
Ramazan aylarında Elazığ’a karşı özlem daha da artıyor.
Mecburiyet (Gazi) Caddesi’nin, Badem Şekerinin, Nohut ekmeğinin, yağlı ekmeğin, Kasaplar Çarşısı’nın, Harput’un manevi hazzının kıymetini daha çok anlamaya başladım.
Yüreğimiz sızlasa da Ramazan ayının mübarek hazzıyla kutsal bir görevi yerine getirmenin sevincini yaşıyoruz.
HİLAL, İLK NURALI’DAN GÖRÜNÜRMÜŞ…
Nuralı Köyü, Elazığ’ın kuzeyindeki dağların arasında yer alan, şehir merkezine 6 km uzaklıkta bulunan, Osmanlılardan günümüze kadar Harput Halkı için “Ramazan” ve “Bayram”ların gelişi ve başlangıcını müjdeleyen hilallerin gökyüzünde huşu içerisinde izlendiği şirin bir köyümüzdür.
Nuralı Köyü’nün tarihimizde üstlendiği önemli bir görevi ve bu görevi nedeniyle de bir misyonu vardı. Osmanlılar döneminde Nuralı Köylülerinin görevi, ayı izleyip Harput’a haber vermekti. Bu görev nedeniyle Nuralı köylülerinden vergi bile alınmıyordu.
Nuralı Köylülerinin “Hilal”i gördüklerini haber vermeleri üzerine, Harput ve bağlı birimlerinde yaşayan insanlar yıllarca oruçlarını bu şekilde tutup, bayramlarını da bu şekilde yapmışlardı. Çünkü; Nuralı köyünün doğal konumu, akşam güneş batar batmaz ufukta meydana gelen beyazlık arasında hilalin gözükmesine çok müsaittir.
Ancak bir defasında bütün Müslümanlara 29 gün oruç tutturmak için “ramazan ayları” yerine “bayram aylarını gördük” diye haber vermişler. Bunu birkaç yıl üst üste tekrarlayınca, artık Nuralıların hilali izleme olayının üzerinde şüpheler oluşmuş.
Yapılan incelemede Nuralıların verdikleri bilgilerin doğru olmadığı anlaşılmış.
Bunun üzerine Harput Kadısı ve Müftüsü tarafından bu görev Nuralı’dan geri alınarak, Harput’tan Müslüman birisi görevlendirilmeye başlanmış. Kendisine de kiralık bir binek hayvan ile iki tane Jandarma verilerek Nuralı’ya gönderilir ve hilalin halleri izletilir. Bu görevlinin vereceği bilgilere göre ramazan orucu tutulur, ardından da bayram yapılırmış.
Nuralı’ya giden görevli izleme zamanı geldiğinde köyün kuzeyindeki yüksek tepedeki kayalıklara çıkar, buradan batı ufkunu dikkatle gözetlemeye ve incelemeye başlardı. Ayı gördüğü zaman hemen atına binerek doludizgin Harput’a giderdi.
Kadı ve Müftü’nün huzuruna çıkarak “Rü’yet-i Hilal” yani hilali gördüğünü, sorulacak tüm sorulara doğru cevaplar vermek suretiyle tam olarak kanıtlardı. Ramazan ve Bayramın yarın olacağına bu ispattan sonra karar verilirdi.
Bu karar; top sesleriyle şehir halkına duyurulur, top seslerini duyan halk sevinç içerisinde sokaklara dökülür, birbirleriyle kaynaşırlardı. Bazen de Nuralı Köyünden haber gelmeden Harput’ta ayı görenler olur, bu bilgiler de ilgili makamlarca dikkate alınarak, değerlendirilirdi.
JET MAHMUT (AHMET (MAHMUT) DEMİRAĞ)
İlk akla gelen Tahtalı Camii İmamı “Jet Mahmut”dur. Bilmeyen yoktur. Yaşları 50’yi geçenler muhakkak bir Ramazan ayında bir gecede olsa arkasında Teravih Namazı kılmıştır.
Tahtalı Camii’nin lâkabıyla meşhûr İmamı “Jet Mahmut” ise, özellikle çocukların ve gençlerin ayak uydurabildiği hızıyla, orta yaşlıların bile azınlıkta kaldığı cemaatiyle hem kısa sürede teravih kıldırmakta hem de tıklım tıklım olan caminin doluluk oranıyla bir efsâneydi âdeta!
Tahtalı Camii’nin lakabıyla meşhur İmamı “Jet Mahmut” ise, özellikle çocukların ve gençlerin ayak uydurabildiği hızıyla, orta yaşlıların bile azınlıkta kaldığı cemaatiyle hem kısa sürede teravih kıldırmakta hem de tıklım tıklım olan caminin doluluk oranıyla bir efsaneydi.
1943 yılında Elazığ Merkez Kelmahmut Köyünde doğan İmam Mahmut Demirbağ’ın asıl adı Ahmet’tir. Erken yaşta vefat eden ağabeyinin ismi olan Mahmut olarak çağrılıyor.
Mahmut Hoca ilk olarak Kışla Camii’nde görev aldı. Kışla Camii’nin 1960’lardaki hocası Helezürlü Hafız Ahmet Bedri (Özer) Efendi idi. Caminin müezzini de damadı Hafız Mahmut Hoca idi. 1980’li yıllarda Tahtalı (Rızâiye) Camii’ne imam olarak giden, teravihleri çok hızlı kıldırdığı için cemaatin kendisine “Jet Mahmut” adını taktıkları Mahmut Demirağ Hoca...
Mahmut Demirbağ yaklaşık 25 yıl Tahtalı Camii’de imamlık yaptı. 2 erkek 1 kız çocuğu sahibi olan Mahmut Demirbağ, Elazığ’ın hafızlarından biridir.
‘’SAHUR HALAYI’’ GELENEĞİ…
Elazığ’da yıllardı sahur vakti gençler tarafından oynanan “Sahur Halayı” geleneği yıllar önce Harput’ta da yaşanıyormuş.
Günümüzde de davul ile klarnetin kullanıldığı vazgeçilmez bir eğlence haline geldiği ramazan davulunun, eski dönemlerde de yine ramazan ayının davul ve klarnetin varlığından bahseden Harput Tarihçisi İshak Sunguroğlu, o dönemleri Harput Yolları eserinde şu şekilde aktarmıştır; “Harput‘ta ramazan davulunun da bir hususiyeti vardı. Ramazan için en usta davulcular ve en usta zurnacılar, Klarnetçiler seçilirdi. Bunların yanında Fenerci denilen üçüncü bir kişi daha dolaşırdı ki, içinde tek mum yanan yerli bir cam fener elinde, davulcunun önünde yürürdü. Gecenin muayyen zamanlarında sükûn ve sessizlik içerisinde en güzel yerli havaları ve makamları çalarak mahalle mahalle dolaşırlardı. Teravihden sonra yatanlar, davul sesine uyanır kalkarlar. Oturanlar ise bulundukları meclisten dağılır evlerine gider, sahur yemeklerini yer, yatarlardı. Evlerde toplu bir halde oturup da sohbet ederek sahuru bekleyenler bazen davulu bulundukları evin avlusuna veya içeri sofalara alırlar, saatlerce çaldırır, oynar, horra teper, güler eğlenirlerdi. Hülâsa: Ramazan geceleri, bütün Harput canlı ve âdeta ayakta gibiydi.”
Eski bayramlarda da davul ile klarnetin varlığından bahsetmemiz mümkündür. Bu konuda Sunguroğlu; “Harput‘ta Bayram Davulunun da hususiyeti vardı. Ramazan’da geceleri Davul çalan davulcular. Bayramın 1. inci gününden başlayarak son günü akşamına kadar devam etmek üzere Davul ve Klarnetle en güzel yerli havaları çala çala şehrin bütün mahallelerini dolaşır ve kapıları çalarak bahşişlerini alırlardı. Şehrin fakiri de zengini de bu davulculara para, erzak, mendil, çorap, kumaş gibi bayram hediyelerini memnunlukla verirlerdi, aldıkları bu kumaşları, bu renkli çitareleri ve bu kırmızı mendilleri boyunlarına sarar, bir kısmını da davulun dört bir tarafına dolarlardı.”
ENDERUN TERAVİH UNUTULDU…
Osmanlı döneminde uygulanan Ramazan ayının kadim saray geleneği Enderun teravih geleneği Elazığ’da artık yaşatılmıyor.
Elazığ’ın Mahalli Sanatçılarından Osman Bulut, Osmanlı döneminde uygulanan ezan, kamet, Kur'an-ı Kerim, ilahiler, kasideler ve duaların okunduğu ramazan ayının kadim saray geleneği "enderun usulü teravih" programının, eskiden Elazığ’da da uygulandığını belirtti.
Bu uygulamanın artık yapılmadığını dile getiren Osman Bulut, “Aşk yok makam yok. Teravih’in anlamı rahatlamaktır. Şimdiler aceleyle kılınır. Güzel sesli müezzinler kalmadı. Huşu ile Teravih kılınmıyor artık.” dedi.
BADEM ŞEKERİ VE NOHUT EKMEĞİ RAĞBETTE…
Osmanlı’dan itibaren yapıldığı bilinen ve Elazığ'da ramazan ayında hemen hemen her eve giren badem şekeri, yine ilgi görmeye başladı. Yılın 11 ayında ortalama 15-20 ton civarında üretildiği bilinen badem şekeri, ramazan ayında ise rekor kırıyor. Her yıl ramazan ayında üretim 10 katın üzerinde çıkıyor.
Badem şekeri üretimi için öncelikle iri boyutlu yerli bademler kavrulmaya bırakılıyor ve şeker pancarından üretilen toz şeker kazanda eritilerek şerbet haline getiriliyor. Kavrulan bademler döner kazanlara aktarılıyor ve hazırlanan şerbet birkaç dakika arayla bademlerin üzerine belirli miktarda dökülüyor. Bir de Allah rahmet eylesin Emmioğlu Nadir Lüleci vardı. Gazi Caddesi’ndeki işyerinde Ramazan’ın ilk gününde badem şekeri kazanını dükkânın vitrinine kurar, bademli şeker imalatını gözler önünde yapardı. Elazığ’da 1970’li yıllardan itibaren üretildiği bilinen "Nohut Ekmeği", her yıl olduğu gibi bu Ramazan ayında da yoğun ilgi görmeye başladı. İlk yapıldığı yıllarda nohut mayasının zor olmasına rağmen hemen hemen her gün üretilen Nohut Ekmeği, zamanla yerini sadece Ramazan ayına bıraktığı belirtildi. Kentte belirli fırınlarda üretilen ekmek, bu Ramazan'da da korona virüs dolayısıyla açıkta satılmayarak sosyal mesafe kuralına uyularak üretilerek iş yerlerinde müşterileriyle buluştu.