Elazığ’ın en köklü gazetesi Turan’ın ilk sayısının yayımlanmasından bu yana 95 yıl geçmiş. Akademisyenler, gazeteciler, köşe yazarları bu 95 yıllık serüveni gazetenin sütunlarının el verdiği ölçüde bu özel sayı için yazdılar. Ben Turan’ın Elazığ’ın en mühim devrelerine şahitlik etmesi, siyasi, iktisâdî, ictimâî meselelere cesurca yer vermesi; tenkidleriyle, ses getiren haberleriyle Elazığ’da muteber bir yer edinmiş olması gibi hususiyetlerine değinmeyeceğim. Gazetenin dikkatlerden kaçan başka bir yönünü ele alacağım. Turan siyasi, sosyal bir gazete olmasının yanı sıra mütemâdiyen yayımladığı şiirler ve Türkçe’nin bediî zevkini yansıtan nesirler dolayısıyle Elazığ’ın 20. asırdaki en uzun soluklu edebî yayın organıydı. İlk neşredildiği 01.05.1931’den 1950’nin sonuna kadarki 1890 sayısını inceleyen araştırmacı Bekir Ali Demirel bu sayılarda üç yüz civarı şiiri müstakil bir kitap halinde yayımlamıştı. Bu şiirlerin bir kısmı aruz, bir kısmı hece vezniyle kaleme alınmışken bazıları da devrin modasına uygun olarak serbest nazım şekliyle yazılmıştı. Aşk şiirleri de vardı bunlar arasında, tahassür (özlem) şiirleri de, ağıt da, medih de hiciv de...

     Turan’da kimlerin şiirleri yayımlanmamıştı ki? Yûnus yolunda, Mevlânâ izinde, Fuzûli gölgesinde, Pîr Sultan neşvesinde, Neyzen meşrebinde onlarca şâir... Elazığ’ın en önemli kültür adamlarından Fikret Memişoğlu’ndan tutun Kemal Turan’a, Haydar Duman’dan Elmas Yıldırım’a, Bedri Çarsancaklı’dan Cenânî Dökmeci’ye (Tarak), Ali Rıza Alp’ten Mehmet Ozan’a 20. asrın isimleri Elazığ’la anılan neredeyse bütün kalem erbâbı Turan’ı âdetâ edebî bir mahfil kabul etmiş, şiirlerini orada yayımlatmış, 19. asrın İstanbul merkezli gazetelerinde olduğu gibi müşâare ve münâzaralara girişmişlerdi.

     Meselâ “Gakgonun mânâsı ince ve derin/ Herkese gakgomsun denilmez gakgoş!/ Gakgo sembolüdür bizim illerin/ Herkese gakgomsun denilmez gakgoş!” mısralarıyla başlayan manzumesiyle tanınan Mehmet Bico ilk şiiri "Zavallı Harput”u Turan’ın 14 Aralık 1946 tarihli nüshasında yayımlamak suretiyle edebî muhîtlerde adının duyulmasını sağlamıştı. Mehmet Bico Harput’a ağıt mahiyetinde olan bu şiirini yayımladığı zaman daha 15 yaşındaydı. İşte Turan o zamanın 15 yaşındaki delikanlısına sayfalarını açarak onun Elazığ’ın şiir ufkunda parlayan bir yıldız olmasını sağlamıştı.

     19 ve 20. asır Harput’unun dinî, kültürel, sosyal, folklorik tarihini çalışan her araştırmacının temel kaynak kabul ettiği eserlerin başında hiç şüphesiz İshak Sunguroğlu’nun Harput Yollarında adlı muhalled kitabı gelir. Peki bu eserin sebeb-i telifinin (yazılma sebebi) Turan’da yayımlanan bir makale olduğunu biliyor muydunuz? Bakın şu satırlar Sunguroğlu’nun kitabının ilk cildindeki Giriş kısmından:

     “1944 yılı Mayıs’ı. Elazığ’da çıkan Turan Gazetesi’nin bir nüshası elime geçmişti. Gazetenin belli başlı yazılarından birisini arkadaşım rahmetli Kesirikli Hoca Mevlut Özaydın yazıyordu. Harput’u ziyaret etmiş, teessür ve intibâlarını güzel kalemiyle bu gazetenin sahifelerine aksettirmişti. Beni çok müteessir eden ve bana bütün çocukluk ve gençlik hayatımın hâtıralarını gözlerimin önüne seren bu yazıyı okurken doğrusu için için ağladım. İşte Harput Yolları böyle elemli bir günün akşamında ve böyle hazîn göz yaşları arasında doğdu...

     Demek ki Turan olmasaydı İshak Sunguroğlu hayatını o esere vakfedecek hissiyâta erişmeyecek, bizler Harput’un son devresinin ulemâsından, eşrâfından, eski âilelerinden, meclislerinden, mekteplerinden, örf ve âdetlerinden, kültürel mirasından, hâtıralarından büyük ölçüde mahrum kalacaktık.

     Şöhreti memleket hudutlarını aşmış yazarlardan edebiyatçı Ahmet Kabaklı’nın ilk hikâyesi “Hedefsiz Yolcu”nun Turan’da tefrika edildiğinden haberdâr mıydınız? Kabaklı bu hikâyesini yayımladığında 19 yaşına yeni girmişti... Ne onun hayatını kaleme alanlar ne de her yıl belirli aralıklarla onu ananlar bu bilgiye muttaliler. Kabaklı’yla ilgili hazırlanan tezlerde bile “Hedefsiz Yolcu”dan bahsedilmez.

     Turan’ın rağbet gören edebî bir mektep vasfı taşıdığının işareti olan son bir misalle yazımızı tamamlayalım. Gazetenin 25 Haziran 1933 tarihli 146. sayısını elimize aldığımızda “Necdet” Bey’e ait şu iki kıt’ayı görürüz:

     “Gezdiğim dikenli aşk yollarında/ Elimden kırık bir saz geldi geçti/ Kara talihimden de yine bu yıl/ Baharı görmeden yaz geldi geçti.

     Adını andıkça titrerim hâlâ/ Var mı benim gibi aşka mübtelâ/ Muhabbet denilen püsküllü belâ/ Başımdan sanmayın az geldi geçti.

     Bu mısraları bir yerlerden hatırlıyor musunuz? O devirde henüz soyadı yok... Kanun çıkınca “Atılgan” soyadını alan Necdet Bey’in bu kıt’aları bilâhere Kadri Şençalar tarafından Hüzzâm makamında Nim Sofyan usulünde bestelenecek ve Türk Sanat Müziğinin vazgeçilmez eserlerinden biri hâline gelecektir. Necdet Bey’in şiirini kamuoyuna Turan vâsıtasıyla duyurması bu gazetenin kıymetini takdir edebilmemiz için kâfi bir karîne değil midir?

      Yaptığımız çalışmalar bize göstermektedir ki Elazığ basın tarihinde sütunlarını şâirlere cömertçe açan en kayda değer gazete Turan’dır. Turan’ın onları himâye ve teşvik etmesi şiir meş’alesinin Elazığ’da uzun yıllar sönmemesini ve elden ele devredilmesini sağlamıştır. İlk mektep çağlarından itibaren şiirle tanışarak büyüyen Osmanlı bakıyyesi nesil aramızdan çekildikçe gazetenin edebî köşelerini gündelik ilanlar doldurmaya başladı. Değişen eğitim sistemi ve maruz kalınan şartlar çocukla şiir arasına derin mesafeler koydu. Henüz 15-20 yaşlarındayken dîvân oluşturacak miktârda “mevzûn ve mukaffâ” şiirler kaleme alan gençlerin yerini İstiklâl Marşımızın ilk iki kıt’asını yüzüne dahi doğru biçimde okuyamayan sözümona üniversite mezunları aldı. Buram buram sevdâ, hasret, toprak kokan şiirler; her telden, her renkten edebiyat numûneleri hayatımızdan çıkınca gazetelerimiz politikacıların demeçleri ve sıradan asayiş haberleriyle sayfalarını doldurmak zorunda kaldı.

     Bağrından Nusret Efendileri, Rahmî Efendileri, Hacı Hayrî Beyleri çıkaran bu topraklar, Fikretleri, İshakları, Ahmetleri, İhsânları, Kemâlleri, Cenânîleri yetiştiren bu şehir ne oldu da ruhunu kaybetti? Bir zamanların menba-ı ulemâsı, mahzen-i fuzalâsı, makarr-ı şuarâsı olan Elazığ niçin dünden habersiz, bugünden nasipsiz, yarından ümitsiz gençlerin şehrine dönüştü, hiç düşündünüz mü? Bu şehrin çocuklarının yolu tahsil hayatları boyunca edebiyatla kesişmediği için... Turan gibi edebî mahfilleri ve hâmileri olmadığı için... Ocaksız kaldıkları için... Onlara hayat bahşeden şiir damarları kuruduğu için...

     Netice itibariyle, Cumhuriyet’in Elazığ’daki en uzun soluklu gazetesi Turan, bahsettiğim yönüyle yüksek lisans tezlerine konu edilmeli, orada yayımlanan şiirler yetkin kalemler tarafından akademik seviyede çalışılmalıdır.

     Aldığımız ağır manevî hasarı tespit ve duygu dünyamızı yeniden imâr etmek ancak bu köklü gazetenin kanatları altına sığınmak ve onun asırlık sayfalarında unutulmuş şiirlerin şâirlerini tanıyıp onları örnek almakla mümkün olacaktır.

     “Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.”

     Prof. Dr. Ahmet Karataş

     Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi

Editör: Haber Merkezi