Doğru Parti Genel Başkan Yardımcısı hemşehrimiz Cezmi ORKUN, ‘’Şimdiden söylüyorum, ülkemiz yeni bir mülteci akımı ile karşı karşıya kalacak ve bunların faturası da yine bu aziz milletin sırtına yüklenecektir’’ dedi.
‘’Türkiye mültecilerin yurdu değildir, olmamalıdır. Eğer oluyorsa Emperyal güçlerin işbirlikçiliği damgası bu iktidarın alnına kara bir leke olarak kazınacaktır. AKP yönetimine soruyorum; Filistin’li sığınmacılar mı geliyor?’’ diyen ORKUN, açıklamasında şu ifadelere yer verdi: ‘’Merkez bankası eksi 50 milyarda, yabancılar uygun koşullar olmadığı için iktidarın tüm uğraşlarına rağmen ülkemize yatırım yapmıyor, borç para arayışları hüsranla sonuçlanıyor. Ancak bir anda yandaş medyada Dünya Bankası(DB) ile yapılan anlaşma gereği borç olarak beş yıl içinde 35 milyar dolar geleceği haberleri yer aldı. Oysa; Dünya Bankasından alınan parayı istediğiniz gibi harcayamazsınız. Bu para proje yatırımlarında kullanılmak üzere verilmekte ve harcamaların uygun olup olmadığı da dünya bankası elemanlarınca denetlenmektedir. Bu anlaşmanın birçok maddesinde mültecileri korumaya alan oldukça vahim ve dayatıcı olan hususlara yandaş medya hiç ama hiç değinmiyor. Çünkü; bu maddeler yapılacak yatırım sonucu istihdam edilecek kişilerin yüzde 50’sinin Suriyeli vatandaşlar olmasını içeriyor. Bu kredi ile Suriyeli sığınmacılar ABD ve AB ülkelerine gitmesin Türkiye’de kalsın amaçlanmıştır. Dünya Bankası mülteci akınını önlerken ülkemizin egemenlik haklarını elinden alıyor. Anlaşmada birçok dayatmacı hususları gizleyen ve borç almakla övünen bir iktidar tarafından yönetiliyoruz. Bu anlayış mı ülkemiz sorunlarını çözecek! Oysa anlaşmanın içeriği ülkemizin demografik yapısını bozacak nitelikte olup temelinde neler var birlikte bakalım. Orta Vadeli Program (OVP 2024-2026), Cumhurbaşkanlığı Kararı olarak 7597 karar sayısı ile 6.Eylül.2023 tarih ve 32301(mükerrer) sayılı resmi gazetede yayınlandı. Bu kararın İstihdam bölümünün politika ve tedbirler başlığının aşağıda yer alan 18 ve19. Maddeleri Dünya bankası ile yapılan dayatmacı anlaşmaya belli ki dayanak olmuştur.
18. Yurtiçinden temininde zorluk yaşanan hallerde işgücü piyasasının farklı vasıflarda ihtiyaçlarını karşılamak üzere göç ve istihdam politikalarının dengeli bir şekilde uyumlaştırılması sağlanacaktır.
19. Geçici ve/veya uluslararası koruma statüsündekilerin, kayıtlı olduğu ilde ikamet başta olmak üzere Türkiye’de bulunma şartlarına riayet etmeleri gözetilerek, işgücü temininde güçlük çekilen alanlar öncelikli olmak üzere kayıtlı bir biçimde çalışmaları tesis edilecektir.
Dünya bankası ile yapılan anlaşma, TÜRKİYE CPF MY18-23 TAMAMLAMA VE ÖĞRENME İNCELEMESİ başlığı altında 51 madde, GİRİŞ başlığı altında 102 madde olmak üzere toplam 153 madde ve onlarca tablodan oluşmaktadır. Dünya Bankası, mülteciler için “eğitim, sağlık, tarım, sanayi, enerji, sosyal yaşam, konut edindirme, mali yardım, resmi ve tarımsal istihdam, vatandaşlık verme” gibi destekleri neredeyse sözleşmenin tüm madde ve tablolarında yer vermekte ve ülkemize adeta dayatmaktadır. Sözleşmenin 10, 13, 24, 36, 95 ve 100. Maddeleri yanında;
Madde-35: ………..Fragility and refugees are addressed by the support provided to the SUTPs and hosting communities through several ongoing or planned projects. (Kırılganlık ve mülteciler, Devam eden veya planlanan çeşitli projeler aracılığıyla geçici koruma altındaki Suriyelilere ve ev sahibi topluluklara sağlanan destek.)
Bir başka örnek ise sayfa 81 de yer alan IBRD Kredi Onayları (Planlanan ve Gerçekleşen) tablosu.
•Formal Employment Creation for Refugees and Turkish(Mülteciler ve Türkler için Kayıtlı İstihdam Yaratılması) IBRD Kredi Onayları (Planlanan ve Gerçekleşen) tablosu.
•Agricultural Employment Support for Refugees and Turkish(Mültecilere ve Türklere Yönelik Tarımsal İstihdam Desteği)
Örneğinde görüldüğü üzere tüm projelerde istidamın yarısının göçmenlerden sağlanması dayatmasını görüyoruz. Dünya Bankasından temin edilecek bu kredinin temelinde, 9.Mayıs.2024 günü Erdoğan ile Biden görüşmesinde yeni bir göçmen grubun ülkemize taşınması fikrinin kabul ettirilmesi yatmaktadır. Zaten, ABD basını bu ikili görüşmenin en önemli başlıklarından birinin yaklaşık bir milyon Filistinlinin Türkiye’ye yerleştirilmesi olduğunu kamuoyu ile paylaşmıştır. Bu DB dayatmasının asıl amacı, İsrail’in yerleşim alanını genişleterek ülkemize komşu ülkeler arasında yer almasını sağlamaktır. Bu bir tahmin değil gelecek hakkındaki öngörüdür. Endişeliyim, çünkü; bu görüşme de para gelsin diye ülkemize yeni mülteci akını kabul edilirse Türkiye‘nin egemenlik hakkı tartışılır hale gelecektir. Aksini yapıp kazanan Türkiye olsun ümidini saklı tutmak kaydıyla tahminim o ki ABD kazanacak, Türkiye kaybedecek. Bunun kabulü için de ABD kesenin ağzını açacağından iktidar bu teklifi kabul edecektir. Yani, şimdiden söylüyorum, ülkemiz yeni bir mülteci akımı ile karşı karşıya kalacak ve bunların faturası da yine bu aziz milletin sırtına yüklenecektir. Türkiye mültecilerin yurdu değildir, olmamalıdır. Eğer oluyorsa Emperyal güçlerin işbirlikçiliği damgası bu iktidarın alnına kara bir leke olarak kazınacaktır. AKP yönetimine soruyorum. Filistin’li sığınmacılar mı geliyor?.’’