Artan enflasyon, yanlış ekonomi politikaları ve düşen alım gücü Elazığ’da ikinci el ayakkabı pazarını büyüttü; yeni ayakkabı almak dar gelirli için artık bir hayâl olurken, çare ise ne kadar sağlıksız olsa da kullanılmış ayakkabıyı giymek oldu…
Zengin servetine servet katarken, Elazığ’da dar gelirli vatandaşlar ikinci el ayakkabıya mahkûm oldu; yoksulluk ayak izleriyle günden güne büyürken yeni bir ayakkabı almak artık lüks, siyasiler ise çarşı pazardaki gerçeklikten aylardır bir haber…
ELAZIĞ’DA AYAKKABIDA 2. EL DÖNEMİ
Türkiye’de hızla değişen gündemin gölgesinde, Elazığ’da derinleşen ekonomik krizin somut bir yansıması ikinci el ayakkabı satışlarında görülüyor. Yeni ayakkabı alamayacak duruma gelen dar gelirli vatandaşlar, çareyi kullanılmış ayakkabılarda aramaya başladı. Kentte ikinci el ayakkabı satan dükkânlar ve ayakkabı tamircileri, son dönemde müşteri artışından bahsediyor; eskiden yılda bir iki yeni ayakkabı alabilen aileler şimdi ayakkabı tamircilerinin yolunu tutuyor. Bu tablo, ekonomik krizin gündelik hayattaki en çarpıcı yansımalarından biri olarak değerlendiriliyor.
DAR GELİRLİ VATANDAŞLAR İKİNCİ ELE YÖNELİYOR
Elazığ’da bir ayakkabı ustası, eski bir dikiş makinesiyle ayakkabı tamiri yaparken görülüyor. Yeni ayakkabı alamayan vatandaşlar için tamir ve ikinci el ayakkabı tek seçenek haline geliyor. Elazığ’da yıllardır ayakkabıcılık yapan esnaflar, eskisi gibi yeni ayakkabı satamadıklarını; müşterilerin daha çok eskiyi tamir ettirmeye ya da ikinci el ürün sormaya başladığını dile getiriyorlar. Bir ayakkabı tamircisi, maliyetlerin artmasıyla imalatı bırakıp tamir işine döndüğünü belirtiyor. Aynı esnaf, halkın “artık ikinci el ayakkabı bile alacak güçten yoksun” hale geldiğini ifade ediyor. Hatta bazıları, “artık insanlar üçüncü ele düştü” diyerek durumu özetliyor.
YÜKSEK ENFLASYON VE YANLIŞ POLİTİKALARIN SONUCU
AK Parti hükümetinin ekonomi politikalarındaki ısrarcı tutumu ve alınan hatalı kararlar sonucunda enflasyon kontrolden çıktı. Son yıllarda temel gıda maddelerinden giyime, kiradan ulaşıma kadar hemen her kaleme peş peşe yüksek zamlar geldi. Hayat pahalılığı öylesine arttı ki, asgari ücretle geçinen bir ailenin bırakın ev veya araba almayı; ay sonunu getirmesi bile mucize haline dönüştü. Vatandaşlar her geçen gün fakirleşirken, iktidarın artan maliyetler, yüksek enflasyon ve yanlış ekonomi politikaları nedeniyle halkı yoksullaştırdığı yaygın bir kanı haline geldi. Resmi rakamlara göre yıllık enflasyon %50’ler seviyesinde seyrediyor; bağımsız ekonomistler ise gerçek enflasyonun bunun çok üzerinde olduğunu belirtiyor. Fiyat artışları en temel ihtiyaçları bile lükse dönüştürdü. Çarşı-pazarda etiketler cep yakıyor, günlük mutfak alışverişi yapmak bile dar gelirli için büyük bir hesap-kitap işi haline geldi. Örneğin:
• Gıda: Süt, ekmek, yağ gibi temel ürünlerin fiyatı son bir yılda neredeyse ikiye katlandı.
• Enerji: Elektrik ve doğal gaz faturaları, birkaç yıl öncesine kıyasla katbekat arttı.
• Barınma: Kiralar, Elazığ gibi şehirlerde dahi asgari ücret seviyelerine yaklaşarak dar gelirlinin belini büküyor.
• Giyim: Bir çift yeni ayakkabı veya mont almak, artık bir asgari ücretlinin bütçesinde ciddi bir yük oluşturuyor.
Bu koşullar altında çoğu kişi giysi ve ayakkabı ihtiyacını erteleyerek veya ikinci el piyasasından karşılayarak idare etmeye çalışıyor.
SERVET EŞİTSİZLİĞİ VE ZENGİN- YOKSUL MAKASININ AÇILMASI…
Toplumda ekonomik sıkıntılar derinleşirken, servet eşitsizliği de daha görünür hale geldi. Ülkede zengin ile fakir arasındaki makas her geçen gün açılıyor. Gelir dağılımı adaletsizliğinde Türkiye maalesef başı çeken ülkeler arasında. Verilere göre Türkiye’de en zengin %1’lik kesim, ülke servetinin yaklaşık %40’ını elinde tutuyor. Bu durum, küçük bir azınlığın lüks içinde hayatına devam ederken geniş bir kesimin temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlandığı bir tabloya yol açıyor. Bir yanda lüks restoranlarda ve AVM’lerde rahatça alışveriş yapabilen bir kesim varken; diğer yanda pazardan meyve-sebze alırken dahi kuruş hesabı yapan milyonlar var. Sokaktaki vatandaş, “zengin daha zengin, fakir daha fakir oldu” sözleriyle yaşanan adaletsizliğe tepki gösteriyor.
SİYASİLER HALKIN SESİNE KAYITSIZ
Elazığ’daki bu acı tabloya rağmen, siyasilerin halkın yaşadığı zorluklara karşı yeterince duyarlı olmadığı görüşü hâkim. Ankara’da gündem her gün başka tartışmalarla değişirken, çarşı-pazarda yaşanan hayat pahalılığı adeta görmezden geliniyor. İktidar temsilcileri televizyon ekranlarında ekonominin güllük gülistanlık olduğuna dair açıklamalar yapmayı sürdürürken, Elazığ gibi Anadolu kentlerinde vatandaş boş cüzdanıyla baş başa kalıyor. Oysa, temsilcilerin asli görevi halkın sesine kulak vermek ve bu sorunlara çözüm üretmek olması gerekirken mevcut durumda vatandaşlar kendilerini kaderine terk edilmiş hissediyor. Dar gelirli vatandaşların yeni bir ayakkabıyı vitrinde görmekle yetindiği, çocukların eskimiş ayakkabılarını boyayarak giymek zorunda kaldığı Elazığ sokaklarında ekonomik kriz tüm gerçekliğiyle hissediliyor. İkinci el ayakkabıya yönelen insanların sayısı her gün artarken, bu manzara Türkiye’de yanlış yönetilen ekonomi politikalarının toplumdaki etkisini gözler önüne seriyor. Yetkililerin ne zaman bu feryadı duyacağı ise belirsizliğini koruyor.