YEMEN ve HARPUT

     Yemen deyince akla ilk gelen Harput ağıtıdır. Folklor uzmanı araştırmacı Fikret Memişoğlu Harput Ahengi (S.55) isimli eserinde uğurlama sırasında Kel Feyzi güzel sesi ile okumuş ve herkese duygulu anlar yaşatmıştır. Bu Türkü’nün Muş ile de ilgisi asla yoktur. Türküde geçen burası Muş’tur Memişoğlu’nun ifadesi ile sonradan ilave edilmiştir. Bu konu üzerinde polemik yapmak benim işim değildir. Harput ile özdeşleşmiş bir Türkü’ nün sahiplenilmesi konusu hakkında duyarlığın olmadığı da ortadadır. Çıkan birkaç sesinde cılız kaldığını itiraf etmeliyiz.

     Hemen her fırsatta öğünülen Harput musikisine ait envanter var mıdır? Açıkçası bilmiyorum. Eğer böyle bir envanter yoksa başta Yemen Türküsü olmak üzere hepsinin kayıt altına alınarak tescil edilmesi Harput kültür tarihi için elzemdir.

     Siyasi sınırlarımız dışında kültür sınırlarımız içinde bulunan bütün Türk dünyası sanatçıları tarafından terennüm edilen tek Türkü Yemen Türküsüdür desek yeridir. Bir ağıt olmaktan çıkmış millî vicdanın, duygunun ortak sesi olan bir nağmedir. Tanıtımın en büyük araçlarından birinin müzik olduğunu hala kabul etmiş gibi davranmıyoruz.

     Yemen’ nin Türk tarihi içindeki yeri konusu da bu yazının içine sığmaz. Ama merak edenler için büyük romancımız Mehmet Niyazi Özdemir’in muhteşem eseri YEMEN AH YEMEN isimli kitabını okumalarını tavsiye ederiz. Türkler orada oldukları müddetçe büyük hizmetler yaptılar. Bu hizmetlerinin karşılığı maalesef isyanlar olmuştur. Bu isyanlarda da sayısı hala bilinmeyen Anadolu genci Yemen çöllerinde kalarak evlerine dönemediler.

     Anadolu’nun daha başka yerlerinde de Yemen şehitlerine Türküler, ağıtlar yakılmıştır. Hiç birisi Harput Türküsü olan “Havada Bulut Yok Bu Ne dumandır” kadar tesir bırakmamıştır. Elbette diğerleri de çok güzeldir. Mukayese etmek de doğru değildir. Bütün dünya Türklerinin ortak bir ağıtı olmuştur. Diyebilirim ki bizim neslin millî Türküsü gibiydi. Vatan sevgimiz nereli olursak olalım bu Türkü ile kabardığını mensubiyet duygumuzun yükseldiğinin şuurundaydık.

     Mehmet Çağlar’ın “Kent Konseyi” (Kent ve Konsey her iki kelimede bize yabancıdır. Keşke Şehir Meclisi veya Kurultayı diye isimlendirselerdi) ile ilgili yazısını (27.05.2024) okuyunca kendisine büyük hak verdim. Turan Gazetesi’nin bütün yazarlarını zevkle okuyorum. Diyebilirim ki Türkiye matbuatı içinde düzgün yazıların yazıldığı sayılı gazetelerden biri TURAN GAZETESİ’ dir. Sayın Çağlar’ da yazıları ile yazar kadrosunun içindeki çok verimli yazılar yazmaktadır. Yazar Kent Konseyinin görevlerini tadat etmiş ve şimdiye kadar yaptıkları arasında dişe dokunur çok az etkinlik olduğunu ifade etmektedir. Haklı olup olmadığını okuyucuya bırakıyorum. Ancak, kendisine çok haklı gördüğüm bir konuda destek vermek isterim. Muazzam bir kültürün üzerinde oturup sadece kendi söyleyip kendi dinleyen bir anlayışın hiç kimseye hayrı olmaz. Harput musikisi ile meşhurdur. Buna bir itirazım var. Musiki bir sonuçtur. Ancak musikiyi de doğru olarak takdim ettiğimizi hiç kimse iddia edemez. Harput denilince musikinin akla gelmesi sevindiricidir. Dünya çapındaki yarışmalarda halk Harput Halk Oyunlarının dünya birincisi olduğu zamanlar çok uzak da değildir.

     Onlarca düğün salonlarından dışarı çıkamayan Harput Halk Oyunları da aslından ayrılma noktasına geldiğini bilenlerin ifadeleri ile sayıları az değildir. Bu konunun uzmanı dostlarımızın ifadesi bu yöndedir. Şehir kültürü ile şehir olarak kalabilir. Göç alan bir şehrin asli kültürünün bozulmasının sebebi olmamalıdır. Göç ile gelenlere kendi kültürünü benimsetmelidir. Elbette gelenlerinde kültürü bir o kadar kıymetlidir ve yaşamalıdır. Kendi yerinde yaşarsa daha kıymetli olur kanaati taşıyoruz.

     Yemen’ e gidenlere ev sahipliği yapan redif kışlalarının hatırasını taşıyan bir yer var mıdır? Niçin bir Redif Mahallesi yok. Ya da Yemen mahallesi niçin olmasın. Şimdilerde yaygın olan park yapma merakı ile Yemen Parkı veya Kel Feyzi Parkı yapmak çok mu zor?   

     Yemen Anıtı içinde ödüllü yarışma yapılarak kamuya mal edilmelidir. Maziye bağlılık hatıraları canlı tutmakla mümkündür. Yeni ana yollar ve bu yolları bağlayan kavşakların mazinin hatıralarını taşıyan isimler ve sanat eserleriyle süslenmesi halinde daha da güzelleşeceklerdir.

     Türk dünyasının ünlü şairi Elmas Yıldırım’ın macera, heyecan verici vatan ve coğrafya sevgisi dolu Elâzığ hayatı yeterince işlenmesi halinde gençliğimizin mazimizle irtibatının kopmaz bir parçası olacağı muhakkaktır. Türkiye ile Azerbaycan arasında imzalan karşılıklı bir üniversitenin açılması anlaşması bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Bu üniversitenin Türkiye ayağı ismi de Elmas Yıldırım olarak niçin Harput’ta açılmasın? Şehir eşrafı başta olmak üzere bütün ilgililerin bu işte el ve iş birliği göstermeleri halinde sonuç almak daha kolay olacaktır. Şehir kucaklaşmasına vesile olması halinde topyekûn uyanışa da vesile olacağından şüphe yoktur. Liderlik yapacak kurumların varlığı oldukça fazladır. Öteden beri Türk dünyası ile ilgisini her zaman taze tutmuş ilim ve irfan sahibi Harputlular buna önderlik edecek kabiliyete sahiptirler. Canlı iddialı seviyeli Elâzığ basını bu konularda yazarları vasıtası ile her zaman gündeme getirmesi ülkenin de gündemine gelmemesi için bir sebep yoktur. Bu birlikteliği sağlayacak ve yön verecek Elâzığ Türk Ocağı gibi her faaliyeti ile dikkatleri üzerine çekmeyi başaran lider bir kurum da vardır. Türk’ün zor zamanlarında imdada koşmuş Türk Ocağı’nın lider başkanı Doç. Dr. Yavuz Haykır elini taşın altına koyacaktır.

     Kent Konseyi ya da Şehir Meclisi bu konuları gündemine alamaz mı?