TÜYÜNÜ DÖKMÜŞ HOZAN TİLKİLERİ!

Değerli okurlar, yazımıza kısa bir hikâye ile başlayalım...  

Malum, kurnaz Tilki dala konan Karganın ağzında ki peyniri kapmak için “Sesin ne kadar güzel karga kardeş, bir şarkı söylesene” der. Buna inanan karga ağzını açınca peynir düşer ve kurnaz tilki de onu kapıp afiyetle yer... 

Yerel seçimler yaklaştıkça; düz ovaya, hatta evlere kadar dadanan “iki ayak üzerine yürüyen tüyünü dökmüş Hozan tilkilerinin” kümese müdür olmaları halinde ne “başarılar” sergileyeceklerine ve emanete ne kadar ihanet “etmeyeceklerine” dair havalarda uçuşan vaatler yukarıda ki tilki hikayesini birebir örtüşür gördüğüm için sizlerle paylaşarak yazımıza başlamak istedim. Malum artık BAŞKAN olma hayali ile gün yüzüne çıkanlar olacak. Haklarıdır, tabi ki çıkacaklar... Hepsinin gayesi hizmet olacak, hepsi Elazığ’ı uçuracak hizmetlerle vatandaşın karşına dikilip oy isteyecekler... Ha vatandaş ne der bilmem ama vatandaşın sabrının tükendiği su götürmez bir gerçek bunu da yabana atmamak lazım. 

Bir memleket düşünün; ahlakın göstergesi sadece Cuma namazına gitmek…  

Şayet gidiyorsa dürüst ve ahlaklı adamlardırlar... 

Bir memleket düşünün; hizmet denince akla gelen şeyler, çarşı pazara çıkıp esnaflara selam vermek, açılışlara katılmak, boy boy fotoğraf paylaşmak, vatandaşın elini sıkıp fotoğraflar çektirmek ve bunları sosyal medyada paylaşmak... 

Millet ekmek bulamaz haldeyken, şehrin göbeğinde konser sesleriyle ılımlı hava yaratmak... 

Bir memleket düşünün; siyasi yatırım olarak çevresindekilere adamına göre irili ufaklı rantlar sağlayıp onları yanında tutmak…  

Bir memleket düşünün turizmi yok olmuş, tarımı, hayvancılığı bitmiş, kültürü unutulmuş… 

Depremin yarattığı tahribatın yaraları hala sarılmamış, cadde ve sokakları toz duman... 

Bu hafta ki yazımızı çok fazla uzatmadan, değerli okurlarımızın başını ağrıtmadan bitirmek istiyorum... Yazımıza hikâye ile başladık, şiirle bitirelim o zaman; 

‘’ELAZIĞ’IN ’DİLSİZ’ ŞEYTANLARI’’

‘’Doğu’nun Paris’i dediler, kanını emdiler,  

Yüzüne güldüler, sen İnci’sin dediler, 

Yatırım yerine, mevcutları yediler, 

‘Mamoş- Fidoş- Emoş ayağına ‘malı’ hamuduyla götürdüler… 

Sahipleneni ürküttüler, çalanı yücelttiler,  

Cennet’im memleketi, Cehenneme çevirdiler, 

Anası ağlarken memleketin, onlar hep güldüler, 

Harput’u virane, Hazar’ı kirlettiler. 

Yalan üstüne yalan, talan üstüne talan, 

Gelişen komşular, Elaziz yerinde sayan, 

Seçilmişler dilsiz şeytan, halimiz viran,  

Tutulmayan sözler, yatırımları lafta kalan… 

Susulmaz, susan dilsiz şeytan,  

Memleket bitmiş, üç-beş anca umursayan, 

Gelen Bakan, giden Bakan, var mı el atan, 

Velhasıl kelam; Yalan/dolan ve Talan…’’ 

Esen kalın değerli okurlar...