TÜRKLERDE YARDIMLAŞMA KÜLTÜRÜ

       “İnsanın insanla ve insanın tabiatla ilişkisi sonunda oluşan, tarihȋ, dinamik, ihtiyaçları karşılayıcı ve doyum sağlayıcı, toplumlara has olan, yani toplumdan topluma değişen, kuşaktan kuşağa bir miras olarak aktarılan, insanın ürettiği her şey” şeklinde tanımlanabilen “Kültür” hem resmî hem de resmiyet dışı kurumları oluşturur.

       Halk Bilimi araştırma konuları arasında “Dayanışma, Yardımlaşma ve Eğitim Kurumları” diye anılan ve resmî olmayan kurumlar vardır ki, bu kurumlara bizim kültürümüzde gösterilebilecek en güzel örnekler “Ahilik”, “Yarenlik”, “İmece”, “Komşuluk”, Misafirperverlik” ve benzerleri gibi kurumlardır.

       Bu kurumlar Türk toplumunun sosyal yapısında bulunan önemli ve hayatȋ kültür unsuru olarak kabul edilir.

       Esas itibarıyla “Töre” denilen hem kanun hem de teamül, görenek, ȃdet, örf gibi sosyal normların-kuralların tamamını kapsayan kültürel yapı; toplum hayatıyla ilgili tedbirlere istinaden bu kurumlar oluşturulmuştur.

       Türk kültüründe yardımlaşma ve dayanışma kurumları, aslında, bir sosyal düzen sağlamak maksadıyla oluşturulmuş olup; sıkıntıda olana yardım etmek, toplum fertlerinin üzüntülerini ve sevinçlerini paylaşmak, maddȋ ve manevȋ her konuda dayanışmak ve yardımlaşmak maksatlı kurumlardır.

       Bu kurumların en önemli görevi toplumda birlikteliği, kaynaşmayı ve devamlılığı sağlamak ve dahi dış tesirlere karşı tedbir almaktır.

       Töre dediğimiz yazısız sosyal kurallar içinde “Örf” denilen, çoğunlukla ahlȃka dair ilişkileri düzenleyen norm da bu toplumsal kuralların öne aldığı ve titizlikle takip ettiği hususları ihtiva eder ki bu norm, toplumsal kurumların öne aldığı bir normdur.

       Sözünü ettiğimiz “Dayanışma, Yardımlaşma ve Eğitim Kurumları”nın temeli Eski Türk toplumlarındaki “Toy”, “Kengeş-Kengeşi”, “Kurultay” gibi toplantılara dayanır.

       Kamlık kurumundan evrilerek gelen bu kurumlar, zaman içinde sözünü ettiğimiz yapıya dönüşmüştür.

       Bu kurumların, muayyen zamanlarda yaptıkları toplantılarda beldenin, yörenin meseleleri görüşülür, maddȋ bakımdan zor durumda olanların ihtiyaçları karşılanır, müşkülü olanların müşkülü çözülür; küsler barıştırılır, toplum katmanları ve fertleri birbirine yaklaştırılırdı.

       Türklerde dayanışma ve yardımlaşmanın ilgi çekici yolları vardır.

       Mesela, bugün halen örnekleri ayakta duran sadaka taşları, bu ilgi çekici uygulamaların delilidir.

       Türk kültüründe “sadaka taşı” adıyla bilinen yardımlaşma yolu, muhtaç duruma düşenlerin dilenmelerinin önüne geçilmesi; muhtaç olup da dilenemeyenlerin müşküllerinin çözülmesi için uygulanan bir yoldu.

       Bu taşlara “Sadaka Taşı” dışında fukara taşı, zekât taşı, zekât kuyusu, hacet taşı, hayrat deliği, hacet yeri ve ihtiyaçgâh da denirdi.

       Söz konusu sadaka taşları, vatandaşların rahat erişebileceği türbe, cami, hazire, çeşme, tekke, köprü, hastane, dergâh, han ve bakımevi gibi yerlerin veya sokakların bir köşesine dikilen taş sütunlar şeklindedir. Sadaka bırakmak isteyen vatandaşlar, bu taşların üst yüzlerinde bulunan çukura para koyarlardı.

       İhtiyacı olan vatandaşlar da genellikle geceleri, bu taşa uğrayarak “ihtiyaçları kadar” parayı alırlardı. Böylece veren el de alan el de birbirini görmezdi.

       Kaynaklarda.  “Sadaka Taşı” uygulamasının Selçuklular’a dayandığı belirtilmektedir.

       Bu uygulama gerçekten zarafetin ve nezaketin üst seviyesi olarak ifade edilebilir.

       17. Yüzyıl İstanbul'unu anlatan bir Fransız gezgin, üzerinde para bulunan bir taşa (Sadaka Taşı) tam bir hafta boyunca kimsenin gelmediğini, hayretle yazmıştır. Bu da ihtiyaç olmaması halinde taşa konulan paralara dokunulmadığının göstergesidir.

       Türkiye’de bırakılmış geleneksel uygulamalardan birine Kırgıziztan’ın Oş kentinde rastladık. Misafir taşı…

       Misafir taşı, cami veya mescidin girişinde, caminin cümle kapısının sol tarafına konulmuş taş veya ahşap bir oturaktır.

       Camiye gelen yabancı kişi o banka oturursa yabancı olduğu anlaşılır ve o şahıs cemaat tarafından misafir edilir. 

       Kırgızistan’da insanların misafir taşına oturan şahsı misafir etmek için, âdeta birbirleriyle yarıştıklarına şahit olduk.

       Ecdadımız “Dayanışma, Yardımlaşma ve Eğitim Kurumları” ve bunların geleneğe dayalı uygulamalarıyla toplum birliğini sağlarken, yardımlaşma ve dayanışmayla birlikte fakirliğe geçit vermemek için incelikli çalışmalar yapmışlar.

       Ecdadımıza rahmet, bizlere de bu yolda gayret olsun inşallah.

Esen kalınız…