Yeni Dünya (ABD) keşfedildikten sonra Yaşlı Kıta (AVRUPA) dan göç almaya başlar. Göç sebepleri arasında macera, kanundan kaçma, zengin olma, kilisenin baskıcı tavırları daha bir sürü sebep sayılmaktadır.
Yeni Kıtanın uçsuz bucaksız topraklarını sahipsiz zanneden yaşlı kıta (Avrupa) kaçkınları karaya ayak basar basmaz karşılarında Kızılderilileri (yerliler) gördüler. Sanıldığı gibi Kızılderililer vahşi ve barbar değildiler. Kendi topraklarında yaşayıp gidiyorlardı. Kıtanın en eski sahibi ve sakinleriydiler. Kanun kaçağı göçmenlerin kıtaya gelmesiyle Kızılderililer vahşi damgası yemeye başladılar.
15. yüzyılın sonlarında keşfedilen yeni kıtaya yaşlı kıtadan gelenlerle dolmaya başladıktan hemen sonra göç edenler kendi ülkeleri adına koloni oluşturmaya başladılar. Ekonomik olarak güçlenen bazı koloniler ülkelerine karşı ayaklanarak vergi vermeyi reddettiler. Toprakla uğraşarak ürettiklerini ülkelerine göndermeleri büyük maliyetlere ve haksız idari tasarruflara sebep oluyordu. Bu sebepler yüzünden zaman içinde koloniler efendilerine baş kaldırarak bağımsızlık hareketine giriştiler.
Tam da bu sırada bağımsızlıklarını kazanmaları Yerliler için sonunun başlangıcı oldu.
Bağımsızlıklarını kazanınca Kızılderililer (yerliler) üzerinde baskılarını artırmaya başladılar. Baskılardan kurtulmak için asıl vatanlarını bırakarak göç edenler toprakların asıl sahiplerini baskılamaya başladılar. Tarım ve sanayide ilerleme ve yeni silahlar göçmenlerin en büyük destekçisi oldu. Kafa derisi avcıları türemeye başladı. Yaşlı Kıta Avrupa’da yaptıkları kanun dışı icraatlarını burada daha da ileri götürerek öldürdükleri Kızılderililerin kafa derilerini yüzerek para kazanmaya bile başladılar. Her kafa derisi belli için bir ücret tayin edilmişti. Avrupa kaçkınları yeni kıtada silah ve askeri güç kazanınca öldürmekle bitiremedikleri Kızılderilileri zorunlu tehcire tabi tutuldular.
1830 yılında Başkan Johnson “Tehcir Yasası’’ çıkararak Kızılderilileri (Yerliler) Mississippi eyaletinin dışına sürgün etti. (Yüz yıl sonra tarihin en büyük zalimlerinden Gürcü Stalin de Kırım ve Ahıska Türkleri için aynısını yaptı.)
Göçmenler artık gücü eline almışlar ve gücün karşısında hiçbir değer yargısını tanımadılar. 1854 yılında “Kızılderili Tahsisat Yasası’’ ile rezervasyonlar kurma yetkisi kongreye verildi.
1862 yılında Arazi – Demiryolu yasası kabul edilmesi ile Yerlilere ölümcül darbe vuruldu. Amerikan askeri garnizonları bulundukları bölgelerde katliamlar geçekleştirerek Kızılderilileri yok ettiler.
Doğu ve Batı arasında yolların yapılması ile göçmenler gözlerini Batı’ya diktiler. Altın aramak daha çok arazi sahibi olmak gibi sebepler ile göçmenlerin Batı’ya doğru yönelişleri Kızılderilileri vurdu. Yok edilen Kızılderililerin arazileri bedelsiz olarak göçmenlere verilerek toprağa yerleşmeleri sağlandı. Yağmacılık ve Kızılderili katliamı teşvik edildi. 1887 de çıkarılan son yasa ile göçmenlerin Kızılderili topraklarına yerleşmeleri sağlandı.
Yüz yıl sonra 1968 yılında hayatta kalabilen Kızılderililere vatandaşlık hakkı verildi.
Gelelim ‘’THANKGİVİNG’’e!
Tarihler 6 Eylül 1620’yi gösteriyordu. Yeni Kıtanın doğu kıyısında “PLYMOUTH ROCK’’ denilen yere “MAYFLOWER’’ adlı gemi yanaşır. Yaşlı Kıta’dan hareket eden geminin 102 yolcusu vardır. Gemi yolcuları İngiltere kilisesinin dini özgürlüklerini kısıtladıklarını öne sürenler önce Hollanda’ ya gitmişlerdi. Burada da dini özgürlüklerini kimliklerinin tehlikede olduğunu görünce Yaşlı Kıta’ dan ayrılmaya karar vererek “MAYFLOWER’’ gemisine binmişlerdi. Yaşlı Kıta’dakilere göre binenler radikal dincilerdir.
Aylarca süren Pasifik yolculuğu çok zorlu geçmişti. Okyanusun azgın sularında açlık, susuzluk ve hastalıklarla boğuşarak aylarca sonra Yeni Kıtanın Kuzey Doğu kıyısındaki “PLYMOUTH ROCK’’a yanaştılar.
Hiç bilmedikleri bu yerde barınma ve yiyecek bulmakta zorlandılar. 102 kişinin yarısı hastalık ve açlıktan telef oldu. Tam bu sırada Yerliler (Kızılderililer) onları gördüler. Yardım ettiler yiyecek vererek barınmalarına sağladılar. Kışın sonunda arazilerini onlara vererek tarım yapmasını öğrettiler. Mısır, Patates, Kabak ekerek ürün hasadı yaptılar. Hindi avlamayı yerlilerden öğrendiler. Yerlilerle birlikte insanca yaşamaya başladılar. Başlarında Püriten İngiliz asıllı William Bradford (1590 – 1657) vardı. William Bradford İngiliz kralının zulmünden kaçarak koloniye dâhil olmuştu. Hastalık, açlık ve barınaksızlıktan kurtulmalarını sağlayan Yerlilerle birlikte her Kasım ayının son perşembesini “THANKSGİVİNG’’ yani bizdeki karşılığı “ŞÜKRAN GÜNÜ’’ olarak ilan ettiler.
1620 yılından bu yana kutlanan gün son olarak 1863 yılında Abraham Lincoln tarafından Millî gün olarak kabul edilmiştir.
Günün belirgin özelliği iki Hindi ABD başkanının önüne konur O da onları bağışlar. Hindi İngilizce Turkey diye yazılır. Uluslararası alanda Türkiye; Turkey diye yazıldığı içinde ilgimizi çeker. Neyse ki son yıllarda uluslararası alanda Türkiye yazarak bu garabetten kurutulduk.
1620 yılında gördükleri yardım ve iane sayesinde hayatta kalarak Yeni Kıta’nın efendileri oldular. Hayatta kalmalarına vesile olanlara karşılık olarak onları yok ederek verdiler.
Yeni Kıtanın keşfinden günümüze kadar katledilen Kızılderili sayısı tam olarak bilinmemekle beraber en iyimser tahmin olarak ABD ‘nin ikinci Dünya savaşında kullandığı Atom bombasında ölenlerin elli katıdır.
Her yıl Kasım ayının son perşembesinde kutlanan “THANKSGİVİNG’’ kıtlıktan, yokluktan, sıkıntılardan kurtulduklarını mı kutlamaktadırlar? Ya da “YERLİLER’’i tamamen ortadan kaldırarak uçsuz bucaksız toprakların tek hâkimi olduklarını mı kutlamaktadırlar?
Medeniyetlerini insan kanı üzerine bina edenlerin akıbetini bir gün tarih yazacaktır. Güce biat ederek yapılanlara sessiz kalanlar da en az zulüm yapanlar gibi tarih tarafından yargılanacaklardır. Er veya geç.
NOT:
Bir müddet için yazılarıma ara vereceğim. Turan Gazetesi ve yazarlarını, yöneticilerini saygı ile selamlıyorum. En kısa zamanda aranızda olmaya çalışacağım. Yazılarımı yorum yazarak katkı sağlayan okuyucularıma minnet ve şükranlarımı sunarım…