SU UYUR…

              Hulusi AKAR. Eski Genelkurmay Başkanı ve Milli Savunma Bakanı, Harp Okulu yıllarımda okul komutanı.

               Geçtiğimiz günlerde kendisi bir konuşmasında “İkinci Dünya Savaşı'nda Danimarka'nın işgali 6 saat. Bunun şakası yok. 'Efendim İsrail bize tehdit mi, değil mi? Tehdit, kocaman bir tehdit” ifadelerini maalesef kullandı. Evet, maalesef diyorum çünkü ne harp tarihi ne askeri coğrafya ve hatta ne de harp teknik ve usullerinin ayırtına varılamadan yapılmış bir açıklama. En azından derinlik denen kavramın farkına varılmış olunsaydı, Danimarka ile Türkiye’yi mukayese etmenin yukarıda bahsettiğimiz hususlar ışığında manasız olduğu anlaşılırdı.

               Türk Silahlı Kuvvetlerinde en büyük sorun subaylardır. Emekli bir subay olarak bunu ifade ediyorum. Çünkü bu husus, öyle içi boş bir konu değildir. Bir subay öncelikle kendisini yetiştirmeli ve donatmalıdır ki, mahiyetini ihtiyaç olunan seviyeye getirebilsin.

               “Millet, bağımsızlığının korunmasını ordudan, ordunun ruhunu teşkil eden subaylardan bekler. İşte subayların yüce olan vazifesi budur. Milletin bağımsızlığı ihlal edilirse bunun vebali subaylara ait olacaktır.” Mustafa Kemal ATATÜRK, 31Temmuz 1920 tarihinde, Afyonkarahisar Kolordu Dairesi’nde subaylara hitaben yaptığı konuşmada bu sözleri sarf etmiştir.

               Bir subayın özveri, ölümü göze alma, emri altındakileri sevk ve idare edebilme, taarruz ruhu, inisiyatif özelliklerini bir bütün olarak üzerinde taşıması gerekmektedir. Bana kalırsa yerinde ve isabetli bir inisiyatif alabilme karakteri zaten bütün özelliklerin bir araya geldiğini göstermektedir. Eğer bir subay meziyetlerini geliştirme konusunda başarısız olması halinde, bütün orduya yansıyacak bir domino etkisinin sorumlusu olacaktır.

               Sun Tzu’ya göre de "Bir komutan zayıf, otoritesini yitirmiş, verdiği emirler açık, belirgin olmayıp, sürekli değişiyorsa; Emrindeki subaylar da askerler de belirli görevlere sahip değil ve üstüne üstlük ordu katmanları düzensiz, rastgele kurulmuş ise bu duruma tek ad verilebilir. Kargaşa." "Bu nedenle askerin komutanına inanmasını sağlamak için ayırım göstermeden bir yandan adil davranıp, diğer yandan çelik gibi disiplin altında tutmalıyız. Bu zafere giden en kesin yoldur."

               Eski Milli Savunma Bakanının açıklamalarına tekrar değinecek olursak; Türkiye Cumhuriyeti, Danimarka değildir. Türk Milleti de kudretini asil kanından ve tarihinden almıştır. Ne zaman nasıl hareket edeceğini bilir. Bu açıklamaları yapanın milletimizin kudretinden mi şüphesi vardır, yoksa Türk Silahlı Kuvvetlerine mi güveni yoktur? Neyin korkusundasınız anlamış değilim.

               Türk Silahlı Kuvvetlerinin tarihinde yaşanmış en büyük travmalardan biri olan 15 Temmuz gecesinde, kendi seçtiği emir subayları ve komuta kademesi ile karargahında enterne edilmiş birinin söylemlerinin ciddiyeti tartışmaya açıktır.

               Bu süreçte tehlike görülecek ise, Sayın Dışişleri Bakanı Hakan FİDAN’ın nükleer tehlike vurgusudur. Kaldı ki, sayın bakan astsubay kökenli biridir. Oysa diğer bakan orgeneral olmuş biridir. Demek ki, makamların önüne geçecek en önemli husus eğitim.

               Bu vesileyle, geleceğin güvencesi sağlam temellere dayalı bir eğitime, eğitim ise öğretmene dayalıdır söylemini hatırlatarak, elleri öpülesi öğretmenlerimizin gününü saygı ve sevgiyle kutladığımı belirtmek isterim.