ŞİDDETE DUR DEMELİ

Elâzığ Hâkimiyet Gazetesi’nde okuduğum haber şöyle;

“Elâzığ’da trafikte seyir halinde olan iki sürücü arasında yaşanan tartışmada sürücülerden biri, tartıştığı Kanal 23 kameramanı Hüseyin Üğdül’ün başına çekişle vurarak darp etti. Üğdül, yapılan ilk müdahaleden sonra hastaneye kaldırıldı…”

Elâzığ Şehri, Türk ve İslâm Coğrafyasının ‘vuslat şehri…’ tarihi ve kadim Harput Şehrinin manevi mirası üzerinde kurulan/ ve Cumhuriyet Döneminde, ‘İlim, Kültür, Sanat, Edebiyat Mahfilleriyle Türkiye’mize de Rol Model olan müstesna şehridir…’

Prof. Dr. Sadık Kemal Tural Elâzığ Şehri için, “Şiirimizin Başkenti…”

Cengiz Aytmatov, “Elâzığ Şehri, Türk Dünyasının Manevi Azığıdır…”

Ankara’nın doğusunda Şehir Kültürünü teneffüs ettiğimiz bir ilimizdir, Elâzığ Şehri…

1940’ların Elâzığ Şehrine baktığımızda; Anadolu’da, nüfusuna oranla en fazla Üniversite tahsili yapan farklı erdemlikleriyle/ beyefendi kimliğiyle insanımıza tebessüm eden bir ilimizdir.

1970’li yıllarda Elâzığ Şehri için, “Doğu’nun Paris’i…” tabiri sıklıkla kullanılmıştır.

O yıllarda Elâzığ Şehri, “Doğu’daki Batı!” olarak da bilinir.

Musikimizin yaşayan efsane isimlerinden Mehmet Özbek, “Harput, musikimizin kıblesidir!” teşbihinde bulunurlar.

Elâzığ insanına, “Harput/ veya İstanbul Beyefendisi…” çok nezih sıfatlar yakıştırılır.

Bizim nesil, hata/ veya yanlış yapmamak için çok imtina etti.

İletişimde bir kaide vardır. Elâzığ Anadolu İletişim Lisesine derse gittiğimiz yıllarda öğrencilerimize bu kurallara titizlikle uymalarını/ veya hayat felsefesi haline getirmelerini istemişizdir;

Bu kurallar; “Sevgi-Saygı, Güvenilir Olmak, Dürüst ve Samimi Olmak, Yüksek bir ahlak ve moral sahibi olmak!”

Aklımız, fikrimiz, örfümüz, inancımız, “şiddete hayır!” diyor.

Evimizde, Sınıfımızda, Ofisimizde en müstesna bir yere şu Hadisi, okunabilir şekilde asalım; “Nefsim elimde olana yemin olsun ki siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şeyi söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız!”

Anneler- Babalar, Öğretmenler, İmamlar,  vallahi de, billahi de sorumlusunuz!

Ve kademe kademe her birimiz sorumluyuz! Allah indinde hesap vereceğiz!

Bu şehrin sokağında,  caddesinde, bulvarında, mahallesinde vesaire ‘şiddet olacak…’ veya ‘kötülükler olacak…’ Bizler ona dur demeyeceğiz! Bu büyük bir vebaldir.

Mehmet Akif Ersoy bir şiirinde ne diyorlar;

“Kenar-ı Dicle’de bir kurt kapsa koyunu, gelir de adl-i ilâhi Ömer’den sorar onu!”

Erdemli insanların yetişmeleri/ veya hasretini çektiğimiz Erdemli Şehre tekrar vasıl olmamız için, “bahsini ettiğimiz o bütün kesimler, bu tefekkür ikliminin şuurunda olacaklar!”

Her şiddet, her cinayet, her kötülük öncelikle, ‘bu şehrin siciline işleniyor’

Hadis, “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir!”

Bizim felsefemizde, “adam aldırma geç…” zihniyetine yer yoktur…

Bizim felsefemizde,  “nemelazımcılıkta yoktur!”

“Muallim önce adil, merhametli

Doğru, dürüst yolda, istikametli

Ahlaklı, yüksek bir morale sahip;

Sevgi- Saygı şiarında hürmetli…”

Her zaman için söylüyorum/ söylemeye de devam edeceğim; “şehrin sanat ve edebiyat mahfillerini güçlendirelim!”

Sanatın yedi rengine önem verelim… Akılcı, sağlıklı, mantıklı, hayatla bütünleşen projeler geliştirelim. O projelerde, ‘geleceğe köprüler kuralım…’

Bu şehrin evladı, ‘sokağa değil…’ yeteneğine/ marifetine göre kendisini geleceğe hazırlayacak ideal bir şuurda teşvik ve gönül alkışlarıyla takdir edilmelidir.

Şehir olarak, ‘seferber olalım’

Korku veya somurtan bir yüzle değil, ‘tebessüm eden bir yüzle’ insanımıza nazar edelim!

Anneler-Babalar, Öğretmenler, İmamlar, Sosyologlar, Psikologlar, konusunun uzmanları birlikte,

“Şiddete Dur Demenin…” akılcı ve erdemli yolculuğuna çıkalım.