Seçim öncesi ekonomideki en büyük sorun enflasyon, dış ticaret ve bütçe açıkları olup, bunun dışında yaşadığımız deprem felaketinin ekonomi üzerinde yarattığı olumsuz etki sorunların daha da büyümesine neden olacaktır. Zira depremden ötürü üretim, istihdam ve ihracatta beli bir oranda küçülme beklenmektedir. Ayrıca son aylarda bütçeye sürekli yeni yükler getirilmesi bir yana, tutulması imkânsız görülen harcama vaatlerinin verilmesi seçim sonrasını zora sokmuştur. Ülkeye beklenen yatırım gelmediği gibi, tam tersine yatırımcıların kaçtığı görülmektedir. Ürettiğimizden daha fazla harcadığımız için bu harcamaları borçlanarak kapamak zorunda kaldık. Bütçe açıkları para basılarak bir yere kadar sürdürülür hale geldi. Bütün bu olumsuzluklar ve hayat pahalılığı her kesimin ortak derdi haline geldi.
Seçim sonrası halkın en büyük beklentisi, çalışanların gelirlerinin iyileştirilmesi yerine yüksek enflasyon ortamında hayat pahalılığından kurtulmak olacaktır. İnsanlar iyiye ve güzele doğru bir gelişim ve dönüşümün ve bu sorunlardan kurtulmanın beklentisi içine girmişlerdir. Bunun dışında bir olgu halkın alışkanlığı haline dönüşür. Bu ise ileriye doğru atılacak adımları engelleyeceği gibi toplumun hayallerini de yok etme anlamına gelecektir. Sorunlarımıza akıl ve bilim çizgisinde gerçekçi çözümler üretemediğimiz takdirde sadece zamanı geriye saymakla kalmış olacağız. Böylece umutlarımızın yok olması nedeniyle mutsuz bir toplum haline geleceğiz. Bu nedenle önümüzdeki dönede öncelikli olarak bir güven ortamının oluşturulması gerektiğine inanıyoruz.
Ondan sonra sırası ile;
- 6 Şubat depreminden sonra 11 ilimizde etkili olan bu felaketin yol açtığı izlerin silinmesi için bu bölgeye özgü bir ekonomik planlamanın gündeme getirilmesini,
- Günümüzde yaşanan iklim krizi nedeniyle ortaya çıkan kuraklık tehlikesi dikkate alınarak ivedi olarak bir “Kuraklık Eylem Planı’nın’’ hazırlanarak uygulamaya konulmasını arzu ediyoruz.
6 Şubat depremi ile 11 ilimizi kapsayan geniş bir bölgede 14 milyon kişiyi etkileyen büyük bir felaket yaşadık. Depremin Türkiye ekonomisine yaklaşık 85-100 milyar dolarlık bir fatura çıkarması beklenmektedir. Öncelikle depremle birlikte bölgede yaşanan istihdam ve üretimdeki sorunların ekonomik etkilerinin çözümü için sırf bu bölgeye yönelik olarak bir planlama yapılmasını öneriyoruz. Depremin yol açtığı üretim kaybı çok önemli olduğundan bu olumsuzluğun ülke ekonomisini ne kadar etkileyeceği göz ardı edilmemelidir.
Dünyamızda bir taraftan iklim krizi yaşarken diğer yandan yağışlar azlığı nedeniyle kuraklık tehlikesi ile karşı karşıya gelmiştir. Dünyada bu olumsuzluklar yaşanırken Türkiye’nin Avrupa’da iklim değişikliğinden etkilenen en kırılgan ülke olduğu açıklanıyor. Bunun sonucu olarak, ülkemizin önümüzdeki yıllarda afet tehlikeleri ile yüz yüze kalacağı belirtiliyor. Amaç, ekonomide kendi kendine yeterli olan bir konuma gelmek olmalıdır. Bu nedenle iklim krizini fırsata dönüştürebiliriz. Yeter ki, bunu da iyi planlayalım. Bunun için, tarım arazilerinin amaç dışı kullanılmasının önlenmesi, tarımın sürdürülebilir yöntemlerle yapılması, orman tahribatının engellenmesi, doğanın korunması ve su sorunlarına çözüm önerileri ile karbon nötr hedefinin gerçekleştirilmesi dikkate alınmalıdır. (*)
Önerimiz; kısıtlı olan kaynakların iyi kullanılması ve israf edilmemesi yani doğru kullanılmasıdır. Politik yatırımlar ve savurganlık yerine, bir taraftan yoksulluk ile mücadele etmemiz, diğer taraftan “yapısal reform” a hazırlanmamız gerekir. Bu nedenle bütçeden mal ve hizmet harcamalarını azaltarak yatırımlara daha fazla pay ayrılması ve önceliklerin göz önünde bulundurulmasına özen göstermeliyiz.
Kaynakça:
(*) Yücel Sönmez