REZERV ALANI

Yazıma başlamadan önce Turan Gazetesi ailesine ve özellikle Turan Gazetesi Haber Müdürü Deniz Turan ağabeyime teşekkür etmek isterim. Zira zatımı yazmak için her daim telkin etmiş ve yazma serüvenime destek vermekle kalmayıp, daima olumlu dönütler vermiştir.

Değerli okuyucular, 24 Ocak 2020 Elazığ depreminin üzerinden takriben üç yıl geçti. Peki, üç yıllık bu süreçte neler yapıldı ve bugün itibariyle yapılanların sonuçları neler oldu? Hemen anlatalım…

Şehrimizdeki yıkımlar, yaşanan talihsiz 6 Şubat Maraş depremi sonrasında da tam gaz devam etti. Şehrimizde meydana gelen her yıkım görsel çirkinliğin katlanarak, büyümesine sebebiyet verdi. Hal böyleyken yetkililer, yerinde dönüşüm yapmak yerine rezerv alanlarına hemşerilerimizi taşımayı çare olarak gördüler.  Lakin deprem sonrası uygulanan bu politika, bugün itibariyle şehrin ıssızlaşmasına, şehir merkezindeki binaların harabe görünüme bürünmesine ve bu harabelerin madde bağımlılarının yanı sıra birtakım kimselerin meskeni haline gelmesine sebebiyet vermiştir. Rezerv alanından insanları merkeze taşımak ise ulaşım açısından tam bir külfet halini almıştır. Zira belediyenin ve vatandaşın cebinden, şehir merkezine ulaşmak için harcanan parayı da düşünmek gerekir.

Peki, köyde yaşayan ve üretimin merkezinde yer alan çiftçi hemşerilerimiz için ne yapıldı? Onu da anlatayım hemen. Büyük çoğunluğuna şehirden daire verilerek, üretimden el çektirildi. Muazzam başarı. Sahi bizim köylüye niye ihtiyacımız olsun ki! Zaten köylünün ürettiğinden kazandığı yok. Neden köyde kalsın ki! Hadi onları da şehre taşıyalım ekmek elden su gölden yaşayalım. Ceviz ve badem Şili’den, yemişler İran’dan, hububat Ukrayna’dan gelsin. Ne almıyoruz ki artık…

Velhâsıl kelam sonuçlar oldukça düşündürücü. Bugün dışarıdan bir misafirimiz geldiği zaman şehir içerisinde gezdirelim mi gezdirmeyelim mi diye düşünür olduk. Zira her yer yıkıntı ve harabe. Bu işin sonu meçhul. Zira rezerv alanından daire alanların yıkılan yerlerini yaptıracak gücü de maalesef yok. Hadi yaptırdı diyelim asıl ödeyecek?

Aslında başından beri yapılması gereken uygulama yerinde dönüşüm olmalıydı. Böylece şehir içindeki eski yapılar yenilenmiş olur ve şehrin bütünlüğü korunmuş olurdu. İleride yıkılan binaların yenisini yapmak ciddi meblağlar gerektirecektir.  Özetle şehir merkezi dediğimiz mahallelerden sadece Mustafapaşa Mahallesi bugün itibariyle ayakta kalmayı başarabilmiştir. Bu durumu ise yerinde dönüşüme borçludur. Şehrimiz ise aynen hükümet konağımız gibi parçalanmıştır. Mevcut nüfusla geniş bir alanın betonlaştırılmasına dair yorumu ise siz değerli okurların takdirine bırakarak, hayırlı günler dilerim.