PLANI VE PARASI OLMAYAN BİR EKONOMİ

Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllarda, “geri kalmışlıktan çıkmak ve kalkınma hamlesini başlatmak amacıyla, ülkeyi içinde bulunduğu yokluk ve yoksulluk ortamından kurtarmak” için ülkenin her ilinden 750 başarılı öğrenciyi o dönem Avrupa’sının iyi üniversitelerine eğitime gönderdi. “Sizleri bir kıvılcım olarak gönderiyorum. Volkan olarak dönünüz.” dedi. Onlar volkan olarak döndüler ve sonuçta ülke her konuda bir başarı öyküsü yazdı. Ne yazık ki, yüzyıl aradan sonra ikinci defa derin bir ekonomik kriz içinde ve “sıcak para tuzağıyla” krizden çıkmaya çalışıyoruz. Böylece sadece günü kurtarmaya gayret ediyoruz. Bu yüzden günümüzde yeniden vasata saplandık. Yüksek enflasyon, yüksek kur, geçim sıkıntısı, faiz sarmalı, bütçe açıkları, büyük borç yükü içerisinde çok geniş bir nüfus “yoksulluk” çeker noktaya geldi. Şimdi ülkenin kıt kaynaklarıyla okumuş, en eğitimli insanlarımız, en verimli dönemlerinde Avrupa ülkelerine ucuz beyin emeği olmak için adeta kaçıyorlar. Oysa, öne çıkmak ve sorumluluk almak suretiyle ülkeyi beceriksizlik batağından çıkarmak varken, bu değerli insanlar geride kalmayı veya ülkeyi terk etmeyi tercih ediyorlar.

Kendimizi “yüksek gelirli ülkeler liginin eşiğindeyiz” diye kandıramayız. Tasarruf etmek ve en önemlisi üretmeyi hedeflemek yerine yüksek faiz garantisi vererek ha bire yeni borç bulma gayreti göstermek suretiyle günü kurtarmaya çalışıyoruz. Yıllardır harcayarak, diğer bir ifade ile tüketim ekonomisini öne çıkararak büyümek istiyoruz. Bu yanlış tercih nedeniyle iç ve dış borçluluğumuz katlanarak büyüyor. Temmuz ayı sonuna göre, merkezi yönetim borç stokumuz 5.8 trilyon liraya ulaştı. Gelinen bu süreçte tüketici de tıkandı. Gelir artmadığı gibi, tasarruf da oluşmadığı için ekonomik sorunlarımız ha bire büyüdü. Kimi toplumların kişi başına 75 bin dolar gayri safi milli gelir ürettiği bir dünyada, bizim gibi rölantideki ülkelerin ancak 7500 dolar üretebilmelerine fazla şaşmamak gerekir.

Yanlış ekonomik programlarla yaşadığımız kısır döngüden kurtulmanın yolu yeni bir uygulamanın gündeme getirilmesidir. Bundan yüz yıl önce Atatürk’ün 750 başarılı öğrenci ile başlattığı çözümü, bugün kendi dalında başarılı ve kariyerli 7500 kişinin bir adım öne çıkması ve sorumluluk alması ile başarabilir miyiz?

Bilindiği gibi, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal kalkınmasını hızlandırmak amacı ile kurulan ve 1960-2011 yılları arasında faaliyet gösteren Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) 2011 yılında kapatıldı. Devletin ekonomik, sosyal ve kültürel hayatının düzenlenmesinde hükümetlere danışmanlık yapan, yatırımları planlayan ve kaynakların doğru ve rasyonel kullanılmasını sağlayan, kalkınma planları hazırlayan ve bünyesinde çok sayıda “özel ihtisas komisyonu” oluşturan bu önemli kurumu kapatarak yıllar önce uygulanan planlı ekonomi dönemi yerine öngörülmez, plansız modele geçtik.

Geçmişte planlayıcı ve uygulayıcı kurumların birbirlerinden ayrılması ve bunların işbirliği içinde çalışması örnek bir uygulama idi. Ancak, bütün bu deneyimlerden, iyi ve doğru uygulamalardan her nedense vazgeçildi. Bunun yerine yüksek hedefler içeren ve gerçekçi olmayan programlar yapılmaya başlandı.

Bugün içinde yaşadığımız bu olumsuz ve vasat ortamdan kurtulmak için geçmişin deneyimlerinden yararlanılarak kendi dalında uzman ve başarılı olan en az 7500 kariyerli kişiden oluşturulacak yeni bir Devlet Planlama Teşkilatı ile her şeye yeniden başlayabiliriz. Böylece yeniden “planlı ekonomi” dönemine geçebiliriz.

Son söz; denenmiş ve başarılı olmuş bir uygulamayı neden yeniden denemeyelim.