Son günlerde Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde artan deprem hareketliliği, bilim dünyasını harekete geçirdi. Elazığlı hemşehrimiz, Yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür depremlere ilişkin açıklamalarda bulundu…
Türkiye'nin fay hatlarında son günlerde hareketlilik artarken Adana’da dün gerçekleşen 4.6,4.5 ve 4 büyüklüğündeki depremleri Akdeniz'deki 4.9'luk deprem izledi. Depremler, bölge halkını tedirgin ederken, yer bilimci Prof. Dr. Naci GÖRÜR’den dikkat çeken açıklamalar geldi.
GÖRÜR, Adana’daki son üç depremi ve genel sismik hareketliliği değerlendirdiği bir canlı yayında, "Deprem fırtınası demek için bir neden yok" diyerek "Yalnız birer dakika arayla 3 tane deprem meydana geldi. Adana havzasında bir deprem olabileceğini düşünüyoruz. Sebebi de Doğu Anadolu fayı. Yani Bingöl-Karlıova'dan başlayıp Kahramanmaraş'a kadar gelen Doğu Anadolu Fayı. Kahramanmaraş üzerinden de Batı'ya doğru, oradan da Adana havasına doğru saçaklanmakta" ifadelerini kullandı.
‘’ÖLÜ DENİZ FAYIDIR’’
Doğu Anadolu fayına dikkat çeken GÖRÜR, "Doğu Anadolu'nun Hatay'a kadar olan kısmı Doğu Anadolu Fayı değil; o Ölü Deniz Fayı'dır. Bingöl Karlıova'dan başlayan önce Elazığ depremini üreten ondan sonra Malatya, Kahramanmaraş depremi ve o depremin açığa çıkarttığı büyük enerjinin bir kısmının Adana havzasına transfer edildiğini düşünüyoruz. Dolasıyla Adana havzasında belirli ölçüde deprem bekliyoruz." Diye konuştu.
‘’7 VE ÜZERİ DEPREM OLASILIĞI YÜZDE 47’’
Türkiye’nin fay hatlarındaki artan hareketliliğin yanı sıra, Marmara Bölgesi için de endişe verici uyarılarda bulunan Prof. Dr. Naci GÖRÜR, Marmara’daki olası büyük bir depremin olasılığını yüzde 47 olarak değerlendirdi. ABD’li bilim insanlarının 2000 yılında başlattığı bir araştırmanın güncellenmiş sonuçlarına atıfta bulunan Görür, “1999’dan bu yana, Marmara Bölgesi’nin 30 yıl içinde 7 veya üzerinde bir depremle karşılaşma olasılığı yüzde 47’dir.” Dedi.
GÖRÜR, bu oranın daha önce yüzde 64 olduğunu ve günümüzde %50 seviyelerinde olduğunu belirterek, “Bu muazzam bir olasılık” İfadesini kullandı.
GÖRÜR, bilimsel verilerin açıkça bir risk olduğunu gösterdiğine dikkat çekerken, toplumsal hazırlık ve önlemler konusunda neden yeterli adımlar atılmadığını sorguladı.