MAĞARADAN NASIL ÇIKARIZ?

     Mağara; kayalar arasında veya yeraltında jeolojik sebeplerle oluşan derin uzun geniş yer yüzü şeklidir. Güneş ışığının yeryüzünde görünmediği yerlerdir. Buna rağmen insan hayatında mağaraların ne kadar önemli olduğunu hemen herkes bilir. İnsanın ilk sığınağı olan mağara muhtemelen son sığınağı da olacaktır. Nükleer silah tehdidine karşı yeraltı sığınakları modern mağara olarak nitelendirilebilir. İnsan var olduğu günden günümüze kadar hayatımızda mağara var olmuş ve olmaya devam edecek gibi görünüyor.

     İnsanın karanlık düşünce içinde olması da mağarada yaşaması arasında bir fark yoktur. Gerçeklerden kopmuş eldeki imkânlarının dışındaki varlıklara inanmayan zihni melekelere kapalı bir anlayış da mağara hayatını temsil eder.

     İlk insanların mağarayı sığınak olarak kullandığı biliniyor. Mağara duvarlarına çizdikleri resimler bunun delili olarak gösterilir. İnsanlık tarihinde mağaranın yeri fazlaca yer almış olmasına rağmen günümüzde tenkit/takbih ve tahkir amaçlı olarak da kullanılmaktadır.

     Antik Yunan filozofu Platon’ un mağara alegorisi sonraki bilim ve düşünce insanlarına örneklik teşkil ettiğini söylenebilir. Platon mağara alegorisinde dev bir mağaranın içinde çocukluklarından beri esir tutulanları anlatmaktadır. Tamamen zincirlerle bağlı ve yalnız önündeki duvarı görebilmektedirler. Mağaranın diğer tarafından hiçbir zaman sönmeyen bir ateş yakılmıştır. Kuklacı duvarın arkasında elindeki nesneleri kaldırıp hareket ettirerek esirlerin baktıkları duvar üzerinde hayal perdesi meydana getirir. Esirler ne ateşi ne kukla oynatıcısı ne de kuklaları asla göremezler. Duvar üzerindeki hayali gölgeleri hayatın kendisi olarak algılamaktadırlar. Esirlerden biri zincirlerinden kurtulup mağara dışına çıkmayı başarır. Dışarıda başka bir hayatın varlığına şahit olur. Ağaçları bitkileri sıcaklığı soğukluğu diğer canlıları ve tabi güneşi de görerek ona hayretler içinde bakar. Tekrar içeri girerek diğer arkadaşlarına bu durumu anlatmayı düşünür. Ancak arkadaşlarının kendisine inanmayacaklarına kanaat getirir. Hayatları boyunca kısıtlı hayatlarında elde ettikleri konfor alanından çıkmak istemeyeceklerini düşünerek içeri tekrar girmemeye karar verir. Mağaradakiler hayatlarının vazgeçilmezi olarak kabul ettikleri duvardaki gölgelerle kalırlar.

      Alegoride geçen unsurlardan güneş bilimin gücünü, ateş bilgi ve algıları çarpıtmasını, kuklacılar sistem içindeki ilerlemeyi engelleyen ve bilgiyi değiştirenler olduğunu, duvara yansıyan gölgeler kısıtlı, eksik bilgiyi, zincirlenmiş esirler de ilerleme ve öğrenmeyi engelleyenleri temsil etmektedir. Platon’ un alegorisi sonraki zamanlarda düşünce ve bilim insanlarına kaynaklık teşkil etmiştir. Bunlardan biri de Türk bilim insanı Cemil Meriç’ tir.

     Platon’ un antik çağdan kalma hikâyesi ünlü düşünürümüz Cemil Meriç’ e de ilham kaynağı olmuştur. Meriç, “Mağaradakiler” isimli eserinde yazdıkları Platon’ a göndermede bulunmuştur. Meriç’ e göre mağaradan dışarı çıkarak hakikati görenin gördüklerini başkalarına da yani mağaradaki esirlere göstermek istemesi sorumluluk duygusu hisseden aydındır. Bunu yapabilene aydın denir. Sorumluluk hissi taşıyan aydın tefekküründen biriktirdiğini cemiyete sunmaktan geri durmaz. Meriç, Türkiye’ de aydın farklı kutuplardan (ideolojilerden) beslenmelerinden dolayı ortak bir fikir etrafında birleşemediklerinden yakınır. Farklı algıların ortaya çıkması ile ideolojik körlüğe saplanmalarına rağmen bir konuda birleşebildiklerini ifade eder. Aydın cesur, dürüst ve uyanıktır. İdeoloji tutsaklarının hakikatleri görmeme alışkanlığı vardır. Tutsak olanlar ışıktan yani hakikatten uzak olurlar. Meriç, kitabında aydınları eleştirdiğini de belirtmeliyiz. Ancak, aydınları olmayan bir cemiyetin ışıktan mahrum hayatları olduğu da bir hakikat olarak ifade eder.

     Ortak bir tanımdan mahrum olan aydınların birleştikleri tek konunun eleştiricilik olduğunu ifade eder. Meriç, mağarayı idare edenlerin eleştiriden hoşlanmadıklarını mağaradakilere kendilerine verilenle iktifa etmeleri gerektiğini aksi halde duvarda yansıtılan gölgelerden mahrum olacaklarını söyler. Meriç, iktidarı elinde bulunduranların eleştiriden hoşlanmadıkları için mağara idarecilerinden farklı olmadıklarını ifade etmektedir. Eleştirmek gerçeğe ulaşmanın yoludur. Işığa kavuşmanın ilk şartı eleştiridir. Meriç’ e göre eleştiri aydınlığın penceresidir. Güneş nasıl aydınlatıyorsa eleştiri de doğru yolda ıslahat yapmasını sağlar.

     Eleştirilmekten hoşlanmayanların sadece bize has bir durum olduğunu söylemek yanlış olur. Ancak mağara içinde kalanların kendilerine anlatılmak istenen durumları kabul etmelerinin daha zor olduğunu ortadadır. Ömürleri boyunca sadece kendisine dikte edilen hayat şartlarını paha biçilemez bir konfor olduğunu kabul edenlerin başka bir şey hayal etmeleri veya istemeleri mümkün değildir. Bu sebepten olacak ki aydınların işinin kolay olmadığı da ortadadır. Sahip olduğu kısıtlı konfor ile mutlu olduklarını idrak edenlerin istismar edildiklerini nasıl anlatılabilir?

     Dünyayı kendisine köle yaptığını söyleyerek mağarasında münzevi bir hayat yaşayan Sinoplu Diyojen’ in imparator İskender’ i kölesinin kölesi olarak görmüştür. Diyojen, dünyayı kendisine köle yaptığını söyler. İskender’ in yardım teklifine “senden hiçbir şey istemem. Gölge etme yeter” diyerek cevap vermiştir. Diyojen’ in yardım teklifine cevabı entelektüel bir duruş mudur? Aydınların düşüncelerini paylaşmaları mağaradakileri kurtarmak için midir? Bu soruların sayısı arttırılabilir. Sonuçta aydının sorumluluk sahibi olmasının sebebi mağara dışında gördüğü ışıktan biriktirdiği fikri gelişmedir. Mağaradakilerin düşünmeye mukayese yapmaya hasılı insani değerlerin ayırdına varması aydının çabaları ile mümkün hale gelecektir. Dünyayı kendisine köle yapan birinin dünyanın kölesi olmuş birinden nasıl yardım alabilir. Diyojen tam da bunu ifade ediyor.

     Kimi zaman mağaradan çıkıp halka hakikatleri ya da gördüklerini anlatmaya çalışanların bunun bedelini canlarıyla ödedikleri de olmuştur.

     İnsaf sahibi idarecilerin eleştiriler karşısında olgunluk göstermeleri ve hatalarından rücu etmeleri halinde arzu edilen ideal cemiyet hayatının sağlıklı gelişme sağlayacağı açıktır. Düşünce insanlarını bilgeleri dinleyen devlet adamları da olmuştur. Tarihimizde bunun sayısız örnekleri vardır. Eleştiriye tahammül edemeyenler mağarada yaşayanlar idare edenlerdir. Mağarada yaşamaya mahkûm edenler dışarıdan mağaradakileri uyandırmak isteyenleri de amansız düşman ilan etmişlerdir. Aklın bilimin sağduyunun sesi olan düşünce insanlarının varlığı ve sayılarının çoğalması en büyük zenginlik olacağından şüphe yoktur.  

     Akıl ve bilimden uzak hayatı benimsemek mağarada zincirlerle çocukluğundan beri mahkûm edilmekten bir farkı yoktur. Güneşi görenin ışığı anlatmaması da mahkûmların kendilerine biçilen kaderi benimsediklerinden olması durumu daha vahim hale sokmuştur. Sonrasında da bundan şikâyet etme imkânını da ortadan kalkar. Günümüzde yazılı ve görsel malzemenin dahi mağaradakileri destekler nitelikte tavırlar içinde olmaları bunun bir sonucudur. Problemler arttıkça insanlar sonuçlar üzerinde tartışmaya başlar ancak bir çözüm üretemezler. Sonuçlar tartışıldığı sürece beklenen neticenin alınmasını beklemek ham hayal olur.

     Mağara dışına çıkarak güneşi görüp hakikati söyleyenler yerine sadece duvardaki gölgelerden hayatı ibaret sananların sayılarının artmasında eleştiri karşısında tahammülü olmayanların eseridir. Sağlıklı düşünmek herkes için gereklidir.

     Mağarada yaşayanların adalet dahil hiçbir kavramdan haberdar olmadıklarını veya kavramların bir anlamının olmadığını söylemek gerekir. Mağaraları mesken tutanlar ışık kavramından uzaktadırlar. Işık kavramı ile hayatlarında hiç muhatap olmadıklarından bu kavram bir mana ifade etmez. Onlar için hakikat duvarlara yansıyan gölgelerden ibarettir. Bu gölgeleri kaybetmemek için ne lazımsa yapacaklardır. Kendilerinin mağaradaki varlıklarının bir nimet olduğunu düşündüklerinden aydınlıkta yaşayanların da mağaraya girmelerini istemeleri ışığa aşina olmadıklarındandır. İnsanlık için sorumluluk hisseden herkesin mağaradakileri aydınlatması ve güneşin varlığını göstermeleri gerekir. Başarılamazsa herkes mağaraya mahkûm olur.

     Işığı görenlerin sabırla ışığı karanlığa tutmaları insanlık vazifesidir.