Yazımın başlığı, TRT Repertuvarında Şanlıurfa adına kayıtlı “Bülbülün Göğsü Al Olur” sözleriyle başlayan türküde geçer.
Türk Edebiyatında bazı hayvanların, özellikle güvercin, bülbül, kanarya gibi kuşların ve gül, servi-selvi, karanfil gibi bazı bitkilerin tema olarak çok işlendiği görülür.
Bunlar içerisinde “Bülbül ve Gül” konusu en çok işlenenlerdendir. Bülbül için “Andelîb”, “Hezâr”, güzel sesli anlamında “Hoş-âheng”, güzel okuyan anlamında “Hoş-hân”, bin bir türlü hikâye söyleyen anlamında “Hezâr-destân”, güzel söyleyen anlamında “Hoşgû”ifadeleri kullanılır.
“Bülbül” aynı zamanda gece öten kuş anlamında “Şeb-hân”dır. Ayrıca bahçe kuşu anlamında “Mür-ü Bağ”da denir. Türkiye’de mahallî ağızlarda “Bülbül”e çeşitli isimler verildiği gibi, Türk lehçelerinde de farklı isimlerle anılır. “Sandugaç”, “Böberdek-Böbürdek”, “Ötlügen”, “Kujulak”, “Ötken”, “Ötküci” ve “Keleçek”; “Bülbül”ün Türk lehçelerindeki isimlerine örnek olarak verilebilir.
Günümüz insanlarından bülbül sesini tanımayan, hayatında hiç bülbül görmeyenler olsa da,“Bülbül” hem günlük konuşmadaki kullanımı,hem de deyimlerdeki varlığıyla hayatımızın içindedir. Kültürümüzde “Bülbül” aşkı ve âşığı simgeler. Aslında bu aşk, vuslatın olmayacağını bilen âşığın, şem’a yanan pervaneler gibi, gülün etrafında dönmesi şeklinde cereyan eder.
Bu dönüş, bu çırpınış beyhude değildir. Çünkü “Bülbül” aynı zamanda “aşkını” sevmektedir. Keza “Maşûk”un cefası da “Âşık” için güzeldir. Bülbülün gül hasretiyle, sabahlara kadar feryat etmesi, aşkının güzelliği ve sonsuzluğu ile ilgilidir. Çünkü “Bülbül” aslında ilahî aşkın ve yeryüzünde Allah’ın ayetler(1 )inin en güzeli olan insanı, Allah için sevmenin simgesidir.
Yine Allah’ın en önemli ayetlerinden(yarattığı varlıklardan)olduğunu düşündüğümüz ses ve musiki, “Bülbül”ün ötüşünde bin bir anlam kazanır. Bülbül’ün öterken gül yaprağından veya Kur’an cüzlerinden âyetler okuduğu veya “Gülistan”dan beyitler okuduğu da düşünülür. Allah’ın verdiği duyguyu, ustalıklı bir biçimde kullanan “Şair”lerde kendilerini bülbüle benzettikleri gibi; şiir âşıkları da şairleri “Bülbül”e benzetirler.
Bütün kültür unsurları gibi, temelde inanca dayalı olan Elazığ-Harput musikisinde gazelleriyle önemli yer tutan “Usta Şair Fuzulî Hazretleri”, kanaatimce, bütün zamanların en usta “Bülbül”üdür. Çünkü şiirleri nefsanî olmaktan ziyade, ahlâkî ve Kur’an’idir. Aşağıdaki beyit tek başına bu kanaati açıklamaya yetecektir. Mende Mecnûn’danfüzûn âşıklık isti’dâdı var Âşık-i sâdıkmenemMecnûn’un ancak adı var Tasavvuf’ta ruhların Allah’la görüştüğü “ElestBezmi” (“mîsâk”, “kālû belâ”, “ahid”)nden sonra “Arz”a yani “Yer’e-Dünya”ya indirilmiş olması, ruhlar için gurbete çıkma anlamına gelir.
Bülbül altın kafese konmuş olsa dahi,nasıl mutsuz olursa; sıladan, yani ruhların Allah’la buluştuğu “Bezm-i Elest”ten ayrı kalmış ve bir bedene hapsolunmuş bulunan “Ruh” da; gurbette olmanın ve Allah’tan ayrı olmanın sıkıntısı; O’na ulaşmanın gayreti içinde sürekli “Bülbül” gibi şakır, feryâd, dua ve niyaz eder. Ayrıca, güzel sesli insanlar da “Bülbül”e benzetilir.
Mesela Hz. Dâvûd’a, güzel sesinden dolayı “Bülbül” benzetmesi yapılmıştır. “Gül müdür, bülbül müdür şolzâr u efgan eyleyen? Ten midir, ya dil midir, hem Arş’ı seyran eyleyen?” (Niyazî) Bülbül gülün açtığı bahar dönemlerinde daha fazla ve coşkulu öter. Ötüşü çeşitli nağmelerle bezenir.
Yukarıda bahsettiğimiz gibi, “Bülbül”ün“Gülistan”dakiötüşü gül yaprağına yazılı nüshalardan veya Kur’an cüzlerinden Âyetler okuyor gibi addedilir. İşte normal dönemlerde de şakıyan “Hafız”ların, “Mevlidhan”ların, “Duahan”ların bir başka aşkla ve şevkle şakıdığı “Onbir Ayın Sultanı Ramazan” da “Bülbül”ün“onbir ay lâl olup”, bahar ayında gül yaprağına veya Kur’an cüzlerine yazılı âyetleri okuduğu gibi, coştukları, kutsal bir aydır.
Her “Bahar”da tabiatın yeniden canlandığı gibi “Mü’min”in baharı olan “Ramazan Ayı”da çok kıymetlidir. Figanım dinle ey gül, mevsim-i bağ-ı baharımdır İşin bülbül gibi giryan-u nalan oldu gittikçe (Birecikli Kâni Baba) Mü’min’in baharı olan, Ramazanınız kutlu olsun.