İSRAİL İLE KOMŞU MU OLUYORUZ?

            Hafız Esad’tan miras kalan yarım asırı geçen Esad rejimi oğul Beşar Esad’ın ülkeyi terk etmesiyle son bulmuş oldu. Peki ne oldu da, 2011 yılından beri 2024 yılına kadar Suriye’de olmayanlar yaklaşık iki hafta içinde yaşandı? Rusya’nın iki yılı aşkın süredir sıklet merkezini Ukrayna ile olan sıcak savaşa yönlendirmesi, İran’ın bölgede etkinliğini azaltmasına sebep olacak kayıplar vermesi, ABD’de Kasım 2024’te yapılan seçimler sonucunda yeni başkan Trump’ın dış politikada değişiklik sinyali veren söylemlerde bulunması bölgede dengelerin değişmesine sebep oldu.

                        Türkiye, Esad sonrası Suriye’deki olası devam edecek olan çatışmalarda, radikal seviyede olan örgütlerin güçlenmesine kayıtsız kalmamak istiyorsa, masanın en başında oturmayı hak ettiğini vurgulamalıdır. Zaten görüntü de bu vaziyettedir. Diğer yandan her ne kadar etkinliğini son süreçte yitirdiğini ifade ettiğimiz diğer ülkelerin bu masada yer almak ve daha fazla güç elde etmek maksadıyla, şimdiye kadar oluşturdukları derin ve sağlam istihbarat ağlarını kaybetmek istemeyecekleri gibi bu güçlerini de kullanacaklardır.

            İsrail de, son olarak Genelkurmay Başkanları olan Herzi Halevi’nin “Bu geceden itibaren ana savaş cephesi Suriye’ye taşınacak. Suriye cephesinde savaşmaya başlayacağız ve kimsenin sınırlarımıza ulaşmasına izin vermeyeceğiz.” açıklamaları sıcak çatışma süresinin devam edeceğini ve sınırların ötesine geçebileceğini ortaya koyuyor. Kaldı ki, PYD-PKK ile aralarında koridor açma ve ayrı bir devlet kurma konusunda destek ve müdahaleleri vardır ve takip edilmelidir.

            Suriye’de rejime muhalif Heyet Tahrir el-Şam(HTŞ) ve Suriye Milli Ordusu(SMO) dengelerin değişmesinde fayda sağlayan taraf oldu. Eğitim ve teçhizinde başta ABD ve İsrail’in büyük katkısı olan PYD-PKK’nın bu süreçte geçmiş dönem arkasındaki ağabeylerinin eksikliğini hissetmiş olacaklar ki er meydanına çıkamadılar. Böylelikle bir devir kapandı. Suriye bundan sonra Irak gibi bir süreç mi yaşayacak peki? Bu arada bir ülkenin ordusunun kıymetinin nasıl anlaşıldığını da yaşayarak gördüğümüzü ifade etmek isterim. Kahraman Türk Ordusunun kıymeti bilinmeli ve siyasi malzemenin içinde yer almamalıdır.

            Yaklaşık 13 yıllık çatışma varyasyonları yaşayan bu coğrafya, birçok ülkenin yeni silah teknolojileri ve askeri stratejilerini de denediği bir laboratuvar alanına evirilmişti maalesef. İnsan hayatının ucuzlaştığı, kıymeti ve hesabının sorulamadığı bir zaman diliminde birçok masum insan hayatını kaybettiği gibi yaşanan göç dalgasından da başta Türkiye olmak üzere bazı ülkeler bu dalgadan fazlasıyla nasibini aldı.

            Başta Halep olmak üzere birçok Türkmen diyarının demografik yapısı bozulmaya çalışılmıştı. Tersine göç dalgaları bu yapı bozma politikalarını ortadan kaldıracağı gibi yoğun göçe maruz kalan ülkeleri de rahatlatacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Dr. Devlet BAHÇELİ geçtiğimiz aylarda “Önümüzdeki günlerde çok şey değişecektir. Her şey değişecektir. Öyle gözüküyor. İnşallah Türkiye değişmez” söylemlerini ifade etmiş ve bugün bu söylem daha anlamlı hale gelmiştir.

            Türkiye Cumhuriyeti, kurtuluş mücadelesinde belirlediği Misak-ı Milli sınırlarına tam anlamıyla hükmetmiş değildir.  Her ne kadar yakın dönemde fiziki sınırlarını genişletmese de etki alanını genişletmektedir. Devletimizin güney sınırlarında terör ve yapılanmalarıyla meşgul edilmeye çalışılmasının çözümü bu sınırların genişletilerek güncellenmesinden geçmektedir. Hem Irak hem de Suriye sınırlarının değiştirilmesinde iki ayrı Ankara antlaşması bu kilidi açacak mahiyettedir.

            Nihai olarak, Türkiye Suriye’de olası bölünmeler konusunda müdahil olamadığı taktirde İsrail de etki alanını genişletme politikasını güttüğünden, tarih iki ülkenin komşu olmasını yazacaktır. Türk tarihinin bu coğrafyaya sığmadığı bir zaman şahitlik ettiğimiz ifade ederek, sağlam adımları atan taraf olması halinde Türkiye, Halep ve Musul hattını kontrol edecek ve egemen olacak güçtedir. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının Şam’da Emevi Camiinde namaz kılması artık hayal olmayacaktır. Bütün temennimiz, ülkemizin ve devletimizin çıkarları hakları ve menfaatleri yararına gelişmesinedir.