Değerli okurlarım. Benim lisans ve yüksek lisans öğrenimim antropoloji sahasındadır. Antropoloji Türkçe, insanbilim veya insan bilimi olarak ifade edilir. Yani bendeniz temelde bir “İnsanbilimci”yim.
Biyoloji okurken Fakülte binamızın üst katındaki Edebiyat Fakültesinde bölümün ders planlarını ve içeriklerini görüp o bölümde okumaya karar vermiş ve yeniden üniversite sınavına girerek Antropoloji bölümünü kazanmıştım.
Aslında Ortaokul ve lise öğrenciliğim sırasında temayülüm ve alanım belliydi. Fen Bilgisi ve Fizik gibi dersleri severdim ama daha çok sözel derslerde başarılıydım.
Daha o yıllarda köylerde gördüklerimi yazma, not alma gibi alışkanlıklarım vardı. İyi bir kitap ve gazete okuyucusuydum. Gazetemiz Turan başta olmak üzere ulaşabildiğim bütün mahallî ve millî gazeteleri okurdum. Lise talebesiyken gazetelere yazı yazardım. Akademisyenliği ve araştırmacılığı kafaya koymuştum.
Nitekim daha öğrenciyken Halkevinde çeşitli kürsüler oluşturmuş, akademisyenlerle ve ağabeylerim ve arkadaşlarımla iş birliği halinde eğitim dahil çeşitli etkinlikler yapmıştım.
Yıllar yılı gerek antropoloji gerekse halkbilimi ve gerekse müzikoloji sahasında araştırmalar, çalışmalar yaptım. Bir ayağım hep alanda, köylerde oldu. Çünkü hocalarımız bize “Antropoloğun ayağı çamurlu olur. Masa başında insanbilimci olunmaz. Sürekli insanların ayağına gidip onlarla yüz yüze araştırmalar yapacaksınız. O vakit malzeme de size ait olur.” Diye tembih etmişlerdi. Ben de bu tembihata uydum. Allah”ın nasip etmesi ve gayretimle koyduğum hedefe ulaştım ve Devletin araştırmacısı olarak Türkiye ve Türk dünyasını dolaştım. Yazdım, çizdim. Halen bir araştırmacı olarak alan araştırmasına, derlemeye, araştırmaya, yazmaya-çizmeye, konferanslar vermeye devam ediyorum.
Temelde insanbilimciyim ve halen işim insanla, yani insan konusundan ekmek yiyorum.
Peki sorsanız “Ey insanbilimci! Bu kadar okudun araştırdın, yazdın-çizdin; peki insanı tanıyıp anlayabildin mi?”
Cevap “Evet. Az çok tanıdım ama anlayamadım. Çünkü insan sayısı kadar karakter var ve işin içinden çıkmak hiç de kolay değil. Belki de öğrendiğim en önemli şey de insan görünmek, insan silüetinde, kisbetinde olmakla, insan olmanın farklı şeyler olduğudur”
Gece başka, gündüz başka; ayık iken başka, sarhoş iken başka, camide başka, meyhanede başka; sevgiliyken başka, eş iken başka; memurken başka, idareciyken-amirken başka olan, ilgi çekici bir varlık insan.
Antropolojide insan “Biyo-psiko-sosyo-kültürel bir varlık” olarak tanımlanır. Bütün canlılar gibi insan da beden ve ruhtan ibarettir. “Beden hastalanır, ruh hastalanmaz. Beden ölür, ruh ölmez.”
İster inanca dayalı yaklaşın, ister Darwinist yaklaşın; yaratıkların en akıllısı, hatta tek akıllısı insandır. Diğer varlıklar içgüdüleriyle hareket ederler. İnsan ise içgüdüyle ilgili tarafları bulunmakla beraber aklıyla hareket eder.
Akıl mefhumu önemli bir melekedir ve insana hastır. İnsan aklı sayesinde üretir. Üretmek akli melekenin ürünüdür ve insanı insan yapan ve dahi kültürü doğuran bir haslet, bir özelliktir.
Kültür ekin demektir. Ekip biçmek için önce akıl sonra alet gerekir. Aleti de ancak tek akıllı varlık olan insan yapabilir. Dolayısıyla kültür üretmek de insana mahsustur.
Bu yazıda antropoloji dersi verecek değilim ama bunları söylemeden de geçemem.
Türk Dil Kurumu'nda insanla ilgili açıklama şöyledir: "Toplum hâlinde bir kültür çevresinde yaşayan, düşünme ve konuşma yeteneği olan, evreni bütün olarak kavrayabilen, bulguları sonucunda değiştirebilen ve biçimlendirebilen canlı."
Evet insan evreni-kâinatı değiştirebilecek güce sahip, gerçekten. Maalesef bu güce sahip olan insan kendi mecrasında yürüyen kâinatı değiştiriyor mu? Evet. Olumlu yönde mi? Hayır. O zaman akıl bir işe yaramıyor demektir.
İnsan olmakla ilgili çok şey bilir (?) ve günlük hayatta “İnsan ol!”, “İnsanlık öldü”, “İnsanlık öldü mü?” ifadelerini çok kullanırız. Dedik ya insan görünmek, insan silüetinde olmak başka, insan olmak başkadır.
İnsan olmanın kökünde kendini bilmek yatar.
Önce kendini bilmek. Sonra da tasavvuf tabiriyle insan-ı kâmil olmak. Aslında bu ifade insan olmayı işaret ediyor. Kâmil takısına gerek bile yok ama, insan olmayı ele alırken insan-ı kâmil ifadesini de işlemeye çalışacağız.
Konuya devam edeceğim inşallah.
Esen kalınız.