İKİ DİN ADAMI!

2014 yılında Papa Fransuva, Türkiye’yi ziyaretinde bizimkilere, “Beni ağırlarken yatmam için çok lüks otel, binmem için çok lüks otomobil istemiyorum. Allah’ın gücüne gider.” demişti. Papa’nın bu isteği üzerine kendisine ucuzundan “Renault Symbol” bir otomobil tahsil edilmişti. (*) Papa’nın bu davranışına karşılık, Diyanet İşleri Başkanımızın günümüzde pahalı ve lüks Audi A8 Long marka otomobiline binmesi ilginç değil mi? 91.8 milyarlık bütçesi ve bir Mercedes, Sedan, Mercedes Vito marka makam aracı olan Diyanet İşleri Başkanı, bunlar yetmiyormuş gibi bir de “süper lüks Audi” kiralamış. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanına, hac ve umre ziyaretlerinde kullanılması için Amerikan malı General Motors (GMC) marka SUV tipi bir makam aracı tahsis edildiği söyleniyor. Diyanet Vakfı bütçesinden 2022’de alınan lüks araç Mekke’deki Din Hizmetleri Ateşeliği’nde muhafaza ediliyor ve başkanın Suudi Arabistan’a gittiğinde kendisine tahsis ediliyor.

Dinimiz her fırsatta bize israftan kaçınılmasını emredip, israf haramdır derken, bu yapılanları nasıl anlamamız gerekiyor!

Ekonomi yönetiminin başında olan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in tasarruf konusunda iyi niyetli olması yetmiyor. Elinden geleni yapıyor ama işe yaramıyor. Göreve gelir gelmez, birçok kamu harcamalarında tasarrufa gidilmesi talimatı içeren genelge yayınlandı. 10 aydan fazla geçti, hiçbir iyileşme yaşanmadı. Yayınlanan tasarruf genelgesine rağmen kamuda araç kiralama ve alımları devam ediyor. Kamuda mevcut 125 bin makam aracı sayısı her geçen gün artıyor.

Bedel ödemeden enflasyonu düşürmenin mümkün olamayacağı anlaşıldığına göre, bu bedeli ödemenin zamanı geldiğini düşünüyoruz. Bunun için tasarruf yapmak zorundayız. Oysa, bütçemiz sadece son üç ayda 500 milyar lirayı geçen açık verdi. Artan ve son yıllarda rekor kıran bütçe açıklarını ve cari açığı azaltmak veya kapatmak için önlem almak yerine onu dış borçla finanse etmeyi tercih ediyoruz. İlmin ve aklın yolunu seçerek, israfa, lüks tutkusuna son verip, verimsiz, gösterişli yatırımlardan vazgeçip ve özellikle tüketim yerine mutlaka üretimi artırarak arz ve talebin dengeye getirilmesi gerekmektedir. Arz düşük, talep yüksek oldukça fiyatları kontrol altında tutmak mümkün olmayacaktır. Gıda fiyatlarının artmasının nedeni, devletten yeterli destek görmeyen tarım sektörünün bizi doyuracak kadar üretim yapmamasıdır.

Eski yılarda dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biriydik. Şimdi saman bile ithal eder hale geldik. Dünyada 126 ülkeden 133 çeşit tarım ürünü ithal ediyoruz. Yetiştirdiğimiz ürünlerin hiçbiri nüfusumuza yetmiyor. Sonuç olarak; tükettiğimizden fazlasını üretmeliyiz. Her kesimin sıkça belirttiği gibi, tasarrufa devletten başlamalıyız. Özellikle tasarruf lafta kalmamalı. Verimsiz ve gereksiz yatırımlardan vazgeçmeliyiz. Halkın önemli bir kesimi geçim sıkıntısı yaşarken, sınırlı bir bölümün lüks ve görgüsüzlük içinde yaşaması ayıplanmalıdır.  

Son günlerde İçişleri Bakanlığı’nın tasarruf önlemleri kapsamında koruma aracı ve polis sayısının azaltıldığına ilişkin açıklamasını önemli ve değerli buluyoruz. Bunun özellikle Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından örnek alınmasını ve kamunun her kesiminin tasarruf genelgesine uymasını bekliyoruz.

Kaynakça:

(*) Necati Doğru