Yazar Hilmi Yücebaş’ın kaleme aldığı Hiciv ve Mizah Edebiyatı Antolojisi adlı yapıtının 276-277. sayfalarında Elâzığ’ın büyük değerlerinden Harputlu Hacı Hayri Bey ile ilgili bir yazıya denk geldim. Yazıda şairimiz hakkında eksik olsa da birtakım bilgiler verilirken onun güçlü şairliği de unutulmamış ancak değerinin bilinmediğinden de bolca söz edilmiş. Şimdi bu yazıyı beğeninize sunuyorum.
HARPUTLU HACI HAYRİ
(1861 — 1910)
Harputlu Hayri, Muallim Naci devrinin kalburüstü gelen şairlerindendir. Muallim’in yolunda yürümüş güzel ve kaside vadisinde bir hayli şeyler yazmıştır. Bunlar o devrin tabiriyle birtakım nazım eserlerine de gerçekten şiir diyebileceğimiz eserlerdir. Her nedense edebiyat tarihlerimizde kendisine yer verilmemiştir. Çok sayıda hicviye de yazmış bazı ricalin ahlâksızlarını ve benzeri şeyleri hicvetmiştir. Fakat bunlar maalesef kaybolmuştur. Aşağıya naklettiğim Muallim Naci'ye yazdığı nazire bunlardan biridir:
MUALLİM NACİ'YE:
Yeter bu safsata vaiz nasihat öyle değil
Tarihî hakka tarihi delâlet öyle değil
Salâhı halini her bahs içinde söylersin
Bilir ki, ehli hakikat, hakikat öyle değil
Demi şebâb ile geçti neşati âlemi ab
O âlem olsa da şevku şetaret öyle değil
Nedir bu vaz'ı gurur ile kelbi tekdirin
Fakir isek de efendi mürüvvet öyle değil
Beni görünce mi hatırlıyorsun ey mehru
Rüsumu ahdü vefâya riayet öyle değil
Naziredir gazelim gerçi nazmı Nâciye
Zemin bir olsa da feyzi tabiat öyle değil.
Son Havadis: 18/12/1967 M. S. Çapanoğlu
BİR ŞAİR, BİR VALİ
On dokuzuncu yüzyılın güçlü sairlerinden biri de Harputlu Hayri’dir.
Sinemde bir tutusmus yanmış ocağ olaydı
Zülfün karanlığında bezme çerağ olaydı...
beytiyle başlayan gazelleri çeşidinden gerçekten güzel eserleri bulunan bu sairimiz, yazık ki, bugün artık unutulmuştur.
Divan şiirinin, Batı akımları ile yaptığı savaşta Muallim Naci'nin yanında yer alan Harputlu Hacı Hayri Efendi, bu grubun Naci'den sonra belki de en güçlü kişisiydi. Ne var ki dönemini tamamlamış bir tarza bağlı eserler vermiş olması onun kudretini enikonu gölgelemiştir.
Hacı Hayri Efendinin, ince lirik şiirleri yanında, mizah çeşnisinde eserleri de vardır. Bunlardan bir iki küçük örnek aşağıda sıralanmıştır.
Şair, son yıllarını İstanbul’da geçirmiş ve İstanbul’da hayata gözlerini yummuştur. Bu sıralarda doğduğu yerleri, Elâzığ’ı Harput'u çok özleyen sanatçı, özellikle dövülmüs bulgurdan yapılan ve adına «Keşkek» denilen bir yemeği pek ararmış. Bu arayışını bir beyitle söyle anlatıyor:
Gerçi İstanbul’da envâ-niem mebzuldur
Harput'a gitsem de bir keşkek yiyebilsem kâşki...
Hacı Hayri Efendi, mektupçu olarak Diyarbakır’da bulunurken, Halit Bey adında biri de orada valiymiş. Halit Bey, halka karşı çok sert ve uzak duran valilerdenmiş. Onun bu tutumunda en çok etkili olan da validen çok vali olan eşi Makbule hanımmış Makbule hanım, kendini fazla beğenmiş, herkesi küçük gören, sonradan görme bir kadınmış. Gün gelmiş bir gün Halit Beyi başka bir ile atamışlar. O zaman tren, otomobil yok. Bunların eşyaları atlara, arabalara yüklenirken, uğurlayıcılar da orada bekleşirlermiş. Bu sırada üstüne yüklenen bir yükten huylanan inatçı katırlardan biri hatırı sayılır bir çifte atmış; çifte o anda oracıkta dolasan sıska bir köpeğe rastlamış, hayvancağızı bitkin yere sermiş. Bütün bu olayları Hacı Hayri Efendi su beyitle özetlemiştir:
Gitti şehr-i Amid'in Makbule bir vâliçesi
Değdi hem kalb-i zâife Halid'in son çiftesi...
Kudret Sinan Tercüman: 9/9/1967