Küresel güçler bütün gücünü kapitalden alır. Amaç o gücü elde edene kadar çalışmak çabalamak o gücü muhafaza ederek sınıfsal bir otorite konumuna gelmektir.
Yoksul insanlar da güçlü ve zengin olmasa da orta halli (orta direk – orta sınıf) bir amacın peşinde koşarlar. Hayallerinde ömrü boyunca rahat bir hayat sürmek vardır. Yani amaç kendi konumlarının üstüne çıkmaktır. Fakat bu arzular o istenilen seviyede kalmaz. Arzularına dur diyemeyen, nefsine söz geçiremeyen bastırılmış duygular zamanı gelince açığa çıkar. Her ne kadar insanlar doyumsuz olsalar da tevekkül eden hakkına razı olan daima konumunu bilen ve yükseklerde gözü olmayanlar da vardır. Ancak kendi hakkına razı veya haklı yoldan elde ettikleri maddi ve manevi kazanç ve birikimleri olanlarının sayıları azdır. Bu tür insanların böyle bir mantaliteye ya gücü yetmez ya da bir türlü ikinci basamağa adımını atamazlar. İkircikli bir durumdur, bir bakıma hayat kadercidir bu insanlar için.
Netice olarak gözü yüksekte olanlar ya çok çalışacaklardır ya da nefislerine, iblisin vesveselerine uyacaklardır. Böylece de yoldan çıkacaklardır. Bu düzen tam da kürsel güçlerin durumuyla bir bakıma eşleşir.
Maddenin egemen oluşunda bu ve benzeri duygular, fikirler vardır. Madenin hâkimiyetinde insani değerlerin de bir yeri vardır. Manevi duygular azaldıkça maddi değerler yükselir. Küfrün hâkim olduğu vahşi batının çirkin yüzü manevi ilkesizliklerin zibilinde gezinir.
Batı dünyasında her şey maddeye ayarlıdır.
Kafalar, beyinler, fikirler, anlayışlar…
Bu sebeple insanları manevi dünyadan arındıran; metaya kul köle yapan, geçmişten gelen asli muazzam köklerini yok eden batı her şeye madde gözüyle bakar.
Materyalist bir anlayış!
Bizdeki aile bağlarının gevşemesi, gittikçe adeta pamuk ipliğine dönüşmesinde batının kokuşmuş geleneği vardır.
Acı bir gerçektir ki batı bize sadece teknolojisi ihraç etmedi. O teknolojiyle birlikte değerleri alt üst eden bir anlayışı da pazarladı. Güzel ülkemizin böylesi vahim bir duruma düşmesinde batının her ürettiği iyidir mantığının dışında buna hazır olmamasıdır. Kendi bağlarımızdan kopmadan teknolojik gelişmelere açık olmamız gerekir. O teknolojiyi doğu kültürü içinde yetiştirip topluma sunabilmeliydik. Daima yenilenecek kendi fikirlerimiz içinde olabilmemiz gerekirdi.
Bu olmadı.
Türkiye her yönden kuşatılmış durumdadır. Bir yanda televizyon kanalları diğer yanda batı düzenine göre işleyen bir çark!
Daima bir mücadele!
Ne için, kim için, kime göre, kim tarafından?
Mücadele elbette elzemdir ama doğu kimliğini medeniyet tasavvurunu kaybetmeden… Kendi örfüne, kültürüne bağlı kalarak gerçekleşebilir.
Ne olduğunu, kim olduğunu, kim için hareket edeceğini bilerek çalışmak ve çabalamak insanları bir yerlere götürebilir. Bu anlayışla hareket edenler eğer gözü yüksekte olacaksa bu ancak ilahi nizama uymakla, insanlığın en yüce değerlerine erişmek için gözünü yükseklere dikerek mümkün olabilir.
Gözü yüksekte olanlar bütün mesaisini o zirve için harcamaya çalışıyorlar. Merdivenleri ağır ağır çıkmalıdır. Yüksekler tekin yerler değildir. Alçaklarda duranlar onlara göre daha emindirler. Başları dönse bile olduğu yere yıkılırlar. Ancak yüksektekilerin düştüğü vakit kendilerini tamamen kaybetme riski vardır.
Alttakini ve üsttekini görenler Rabbini bildiği sürece emindirler. Bir Süryani Atasözü şöyle der; “Gözü yüksekte olanın başı alçaklara çarpar. “ Gözü yüksekte gezen bilmelidir ki yoldan da azar vesselam!