Son zamanlarda günlük politik tartışmalar arasında konuşulan ancak kısa zaman sonra unutulup kenara konan tartışmalardan biri de Türkiye’ den ayrılarak Avrupa ülkelerine giden yetişmiş kalifiye Türk gençleridir. Vasıflı gençlerimizin ülkemizi terk ederek gurbet elde daha iyi şartlarda çalışmak umuduyla gitmeleri her vatan evladını üzmüştür. Ancak, bazı mahfillerin giderlerse gitsinler gibi tahkir edici açıklamaları üzücüdür. Hiçbir ülke yöneticisi vasıflı gençlerinin başka ülkelere gitmelerinden memnuniyetini aleniyete dökmez.
Devletimizin ilgili birimlerinde mutlaka bunların bir dökümü vardır. Hangi branşta kaç kişi nereye gidip yerleşmiş mutlaka kaydı tutulmuştur. Tıp mezunu ihtisas yapmış gençlerimizin yurt dışına gidişlerin başını çektiğini biliyoruz. Başka sahalarda yetişmiş gençlerimizin de beyin göçü kervanına katıldıklarını da biliyoruz.
En pahalı ve zahmetli eğitim yatırımının tıp olduğunu herkes bilir. Bir tıp öğrencisinin önce pratisyen daha sonra uzmanlık süreçlerinde neler yaşadıklarını nasıl zahmetler çektiğini ailesi ve yakınları çok iyi bilirler. Devlet için de aynı şartlar geçerlidir. Bir tıp doktorunun yetişmesinin maliyeti devlet için hayli külfetli olduğunu da biliyoruz. Umumiyetle orta ve düşük gelirli ailelerin zeki ve başarılı çocuklarının tercihi olan tıp okullarıdır. Maliyeti karşılamakta zorlanan ailelerin yardımına hayır kurumları ve hamiyetli insanların yetiştiği de bir hakikattir.
Sağlık sistemine dahil olduktan sonra yaşadıklarını hazmedemeyen ve uğradıkları muameleler karşısında kısa zaman içinde mücadele etmek yerine çareyi ülkelerini terk etmekte bulmaktadırlar. Devletin resmi rakamları mutlaka vardır. Ancak, dolaşan haberlere göre azımsanmayacak sayıda tıp doktorlarının Avrupa ülkelerine giderek Türkiye’ de öğrendikleri mesleklerini orada icra etmektedirler. Başta ailelerin ve devletin yetiştirmek için bunca emek verdiği yetiştirdiği beyinlerini başka ülkelerin hizmetine sunmaya fırsat verilmesinin hiçbir haklı gerekçesi yoktur. Dünyada böyle bir ülke daha var mı? Sorusunu sormaktan kendimizi alamıyoruz. Bir aile sağlığı merkezine hizmet için gittiğimizde Türkçe olmayan Dr. İsimlerinin sayısının varlığı karşısında hayretler içinde kalmamak mümkün değildir. Türkçe bilmeyen bu doktorların son zamanlarda tepkilerden uzaklaşmak için Türkçe isimler aldıkları da söylenenler arasındadır. Yabancı düşmanlığına hayır ancak, kendi insanımıza reva gördüğümüz muameleye de sonuna kadar hayır.
Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca sosyal medya hesabı üzerinden 03.12.2022 tarihinde yaptığı bir açıklamada “Bu yılın ilk 10 ayında MHRS (merkezi hekim randevu sistemi) üzerinden 200 milyon randevu alındı. Günlük randevu sayısı salgından öncesine kıyasla yüzde 40 artışla 945 Bine ulaştı. Buna rağmen, ihtiyacı öncelikli çok sayıda kişi randevu almakta zorlanıyor. Gitmeyeceğiniz randevuyu MHRS üzerinden iptal edin” demektedir. Bu aksaklıklarda hekim eksikliğinin hiçbir rolü yok mudur? Anlaşılan hastahanelerden randevu almanın zorlaşmış olduğu bakan tarafından itiraf edilmiş şeklidir.
Makul olanın varlığını niçin kabul etmiyoruz? Kime hizmet ediyoruz? Hastahanelerde randevu almak sabırlı olmanın deneği haline gelmişse ilerde sağlıkta zor zamanların işareti değil midir?
Dışarıya giden sadece tıp doktorları değildir. Özellikle teknik, elektronik ve kalifiye elemanların gittiklerini biliyoruz. Yurt dışına giden Türkler gidecekleri ülkelerin dillerini ve tarihlerini öğrenerek kabul ediliyorlar. Bizim böyle bir çalışmamızın olmadığı herkesin malumudur. TÜİK’ in elinde gelen ve gidenlerle ilgili rakamlar mutlaka vardır. Yetişmiş elemanlar ülkeyi terk ediyorsa bunun sebepleri vardır. Bu sebeplerin neler olduğunun bir kısmını herkes biliyor. Adil bir çalışma imkânının varlığından söz etmek mümkün olmadığını herkes biliyor. 3000 civarında uzman ve pratisyen hekimin yurt dışına giderek yabancı ülkelerin doktor açığını kapatmaları ülkemiz için büyük kayıptır. Beyin göçünün sonu bir milletin felaketi ile sonuçlanacağından kimsenin şüphesi olmasın. Gençliğimizin yabancı diyarlarda heder olmasına tahammül etmemeliyiz. Buna zemin hazırlayanların vebali oldukça ağırdır.
Elektronik ve başka sahalardaki mühendisliklerde bu göçe dahildir. Ülkelerinden ayrılarak yabancı diyarlarda daha konforlu bir hayat umanların sorunlarının dağ gibi olduğu da açıktır. Bütün Avrupa ülkelerinde bir Türk karşıtlığı olduğunu söylesek abartmış olmayız. Bunun sebepleri çok fazladır. Burada tadat etsek sayfalara sığmaz. Ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar her zaman asli kimlikleri ile yüzleştiklerinde büyük acılar yaşarlar.
Türk aile yapısının içinde yetişen bir gencin yabancı hayranlığı olmaz. Her genç yurt dışına çıkmalıdır. Kendi kimliği ile gitmelidir. Yozlaşmış bir kimlik ile gittiğinde daha zor bir hayatın kendisini beklediğini bilmelidir. Başta dil, din ve diğer değerleri göremeyeceğinden sıkıntıları artacaktır. Gidenlerin tekrar geri gelme ümitlerini yaşamaları gerekir. Hem resmî kurumlar hem de aileler çocuklarının yurt dışına giderek daha fazla bir konforlu hayat peşinde koşmalarını engelleyecek çalışmalar yapılmalıdır. Devlet yetiştirdiğimiz gençlerimizi nasıl istihdam edileceğini araştırarak onlardan istifade etmelidir.
Sılada hırzanlık gurbetten evla diyen nesiller yetiştirmek aileler ve eğitim kurumlarımızın amaçları arasında olmalıdır. Yurt dışına giden her bir Türk ferdinin ülkesini ve milletini severek gitmesi geri dönüşünü sağlayacaktır. Bu topraklar vatan topraklarıdır. Ana baba topraklarıdır. Daha konforlu bir hayat istemek herkesin hakkıdır. Hakketmediği makamlara gelerek konforlu hayatını herkesin gözüne sokarcasına yaşayanların sayısının artması insaf sahiplerini üzmekte vicdanlarda derin yaralar bırakmaktadır. Yokluk ve yoksullukla mücadele ederek büyük başarılar elde edenlerin bekledikleri adil bir çalışma imkânıdır. Mesleğine, birikimine, bilgisine güvenilmesini isteyenlerin hayal kırıklıklarının geçici olmasını ümit etmek her vatanseverin düşüncesidir.