FAİZ TSUNAMİSİ

İlk çağ filozofları ve İlâhî dinler, faiz uygulamalarını yasaklamış ve tefecilikle mücadele etmişlerdir. Sanayi devriminden sonra faiz, ekonomik yapının temel unsurlarından biri haline gelmiştir. Faizin, atıl haldeki paranın yatırıma dönüşerek ekonomik büyüme ve kalkınmaya katkı sağladığı kabul edilmiştir. Bu anlayışa göre sermayenin potansiyel bir getirisi olduğu ve faizin sermayenin verimliliğinden kaynaklandığı savunulmuştur.

Ancak bu anlayışlar, faizin haklılığını ve gerekçelerini açıklayan tatmin edici ve genel kabul gören sonuçlara ulaşamamıştır. Sermayenin değişken verimliliğine karşın, faizin sabit bir oranda belirlenmesi mantıklı bir şekilde açıklanamamıştır.

Faiz, bir sermayenin kullanım bedeli olarak tanımlanır. Faiz oranları, kişi ve kurumların finansal kararlarını etkileyerek ekonomik dengeler üzerinde belirleyici bir rol oynar. Yatırım ve borçlanma kararlarında doğru zaman ve stratejiyle kullanıldığında, fayda sağlayabilir.

Günümüzde sermayenin küreselleşmesiyle birlikte ülkelerin aldığı faiz kararları, dünya ticaretine büyük ölçüde etki etmektedir. ABD ve Avrupa'nın faiz indirme politikaları, Japonya Merkez Bankası'nın faiz artırma yönündeki açıklamaları, tüm dünya tarafından takip edilmekte ve finansal ürünler buna göre fiyatlanmaktadır.

TÜİK, Ağustos ayı enflasyon verilerinde gıda ürünlerinde düşüşler olmasına rağmen, hizmet enflasyonunun %4,6 artarak yüksek bir seviyede kaldığını bildirdi. Hizmet enflasyonuna baktığımızda, eğlence ve kültür, eğitim, ulaşım, kira, iletişim, sağlık, sigorta, otel, araç ve ev bakım hizmetlerinde enflasyonun sert bir şekilde devam ettiği görülmektedir.

Hizmet sektöründe fiyat katılığı, ekonomik koşulların değişmesine karşı fiyatların inişinde yavaş, yükselmesinde ise hızlı tepki vermesini ifade eder. Mevcut enflasyon döneminde bu fiyat katılığı belirginleşmiş ve diğer alanlardaki fiyatlamalara da yansımıştır. Merkez Bankası, enflasyonun kalıcı bir düşüş eğilimine girmesi halinde faiz indirimlerine başlayabileceğini belirtmiş, ancak fiyatlardaki bu katılığın çözülmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Hizmet sektöründe haberleşme alanına baktığımızda, nihai fiyatların üzerinde KDV, özel iletişim vergisi, lisans bedeli ve telsiz ruhsat ücretleri gibi kamusal yükler birikmektedir. Bu eklemeler, hizmetin ham fiyatının %80'ine kadar ulaşmaktadır. Enflasyonla mücadelede, bu tür ilave vergilerde indirime gidilmesi ve hatta bazı ek vergi ve harçların kaldırılması gerekmektedir.

2025-2027 dönemi Orta Vadeli Program (OVP) açıklandı ve enflasyonla mücadelenin süreceği, önceliğin fiyat istikrarı olacağı ifade edildi. Büyüme ve istihdamda kısa vadeli düşüşler olabileceği ancak bunun geçici olacağı öngörülmektedir.

Fitch Ratings, Türkiye'nin kredi notunu bir basamak yükselterek BB- seviyesine çıkardı ve görünümü durağan olarak belirledi. Görünümdeki durağanlık, geçmişte uygulanan faiz indirimi politikalarına dönüş konusundaki belirsizliklerden kaynaklanmaktadır. OVP ile kararlılık, üst düzey yöneticiler tarafından da vurgulanmış ve ekonomi için iki yıllık süreçte normalleşme beklentisi dile getirilmiştir. Merkez Bankası, gösterge faiz indirimlerine enflasyonun kalıcı bir düşüş göstermesiyle başlayacağını defalarca belirtmesine rağmen, Fitch’in pozitif bir görünüm belirlemesi beklenebilirdi.

Hayırlı haftalar dilerim…