EĞER…

Eğer, yaşasaydın gülüşünün bütün kıyılarında olurdum. Ama hayatın kederleri kadar ömürlü olmuyor o tatlı gülüşler. Sadece düşlerde kalıyor. Arada bir anılarda canlanıyor, hepsi o kadar.

   Eğer, doğum da ölümde insanların, toplumların hayatlarını etkilediğini anlayıp da bilebilseydik sözün bittiği yerde olmadığımızı idrakiyle kavgalar da etmezdik. Kendimize, ailemize ve çevremize hayatı zehir etmezdik. İyi bir yaşam için çalışır, kendimize kötülükler, adaletsizlikler için bir tutum belirler ve bunun için mücadele ederdik. Belki de yeni bir hayata yaşamanın farklı yollarını denerdik.

 Eğer, çocuklara, kadınlara, kadınlar kadar olmasa da heriflere karşı oluşan, oluşturulan her türlü şiddete karşı peşin hükümlerimizi, nezaketsizliğimizi, kibrimizi, anlayışsızlığımızı, saygısızlığımızı yenebilseydik durumumuz daha farklı olabilirdi. Kendini geliştirememiş, henüz olgunluğa erişememiş süreç/süreçler bitmedi bitmeyecekte. Hayatımız son bulana kadar hep bu tür olumsuzluğun kıyılarında dolaşıyorsak yeterince kendi içimize yönelemediğimizin bir sonucudur da bu ahvaller! 

  Eğer, başkalarına imrenmekle geçecekse ömrümüz biz neden yapay bir hayatı yaşıyoruz ki? Ders denilen öğretileri anlamak ve yaşamak için olduğunu bilmeli ve görmeliyiz.

  Eğer, sadece eğitimi mutlak bir istihdama odaklı başarının bir yolu olarak görüyor isek kesinlikle kazanan biz olamayacağız. Eğitim ve öğretim bize hayatta sadece bilgi ve neyi nasıl yapmamız gerektiğine dair kısmi bir şeyler sunar. Buna mukabil terbiye denilen itiyat ile eğitim ve öğretim birleştiğinde güzel bir insan olduğumuzu anlarız.

  Eğer, okuyan okuduğunu hayat öğretisi haline getiren bireyler olursak yaşadığımız sürece karşılaşılan pek çok problemleri de çözme imkânına kavuşabiliriz. İnsan kendisini ve yaratanı bilmelidir. Gücün de Allah’tan almalıdır. Bir insan inansa da inanmasa da insan olduğunu bilmelidir ki insanlığını kaybetmesin!

Eğer, çevremizdeki kadar içimizdeki yanlışları da fark edemez isek büyük yanılgılar içinde oluruz. Bizleri olumsuz düşüncelere ve bunun sonucu eylemlere sürükleyen binlerce yararsız, zararlı düşünceler girdabında sürüklenişimizin saikleridirler bütün bunlar. Kişilerden, çevremizden, olaylardan etkilenen bir varlık olarak araştırmalı ve doğru fikirleri bulmalı, doğru yollarda yürümeliyiz. Her fert doğru olmayan birilerinin güdümünde olduğu sürece yanılmaları da kaçınılmazdır.

  Eğer, dala yapışmak isteyen biri bile bile yılana sarılırsa ömrü ziyan olur. Hep birilerinin fikrine uyan insanlık güzel fikirler edinmediği, kendini iyi hasletlerle yetiştirmediği sürece içi de dışı da gülmez. Sahte gülücükler saman alevi gibidir. Kendini aldatan başkalarını da ancak bir süre aldatabilir. Her kişinin, devrin saltanatı uzun süreli olamaz. Nihayetinde her yeni eskir, her güzel o duruluğunu kaybeder. Her şeyin hükmünü zaman ya kirletir, ya buruşturur, ya çirkinleştirir… 

    Eğer, gerçekten her yaşta güzel olmak, güzel yaşamak, mutlu ve huzurlu bir yaşam sürmek isteniyor ise Hak’tan yana olmalı, adaletten ayrılmamalı, önyargıları bertaraf etmeli, koşulsuz sevgiyle bakmalı anadan doğma saf ve fakat itidal ve temkin üzere olmalıdır. 

  Eğer, gerçekten yıllar sonra bile sevgiyle anılan, sevilen ve takdir gören biri olmak istiyorsanız karşınızdakinin de bir insan olduğunu bileceksiniz. Kundağa sarılarak gelinen bu fani âlem de insanoğlu kefenle son yolculuğuna uğurlanacaktır.

    Eğer, adam gibi adam olmak istiyorsanız hangi mevki ve makamda olursanız olunuz her türlü denklemi bilmelisiniz.  Bilim; fikir, inanç, anlayış, davranış, tutum, mezhep, meşrep her türlü farklılıkları ötelemeden ve birbirlerine zarar vermeden idare edebilme sanatının şahikasında olmalısınız.

     Eğer, gönül adamı ile kahraman bir ruha sahip, gayretli, çalışkan ve şahsi gelişimi tamamlarsanız muhakkak kaybedenlerden olmazsınız.