Efkâr, fikirler anlamına gelir. Nitekim Türkiye’de Türkçe olarak yayımlanan dördüncü dergi olan Şinasȋ’nin çıkardığı gazetenin adı da “Efkâr”dır.
Aynı anlamda olmasa da 1900 ila 1980 yılları arasında yaşamış olan Adem ŞENTÜRK adlı Âşığımızın adı da Efkârȋ’dir.
Bilindiği gibi kelimeler sözlük anlamının dışında günlük konuşmada başka anlamlar da içerirler.
Günlük konuşmada efkâr daha çok üzüntü keder anlamındadır. Efkârlıyım diyen kişi “fikirlerim var” anlamında söylemez bu sözü. Üzüntülüyüm, kederliyim anlamında söyler.
Efkâr basmak diye bir deyim vardır. O da tasalanmak, kaygılanmak anlamına gelir.
Efkâr basınca, günler, aylar, haftalar zor geçer.
Keza, efkâr dağıtmak, sıkıntıyı gidermek, üzüntüden uzaklaşmak demektir. Gel bir efkâr dağıtalım derken, üzüntüyü, derdi tasayı bir kenara bırakıp eğlenelim denilmektedir.
Efkârı dağılmak deyimi de, sıkıntı ve üzüntüden kurtulmak, rahatlamak, huzur bulmak demektir.
“Efkâr-ı Umumiye” veya “Umumȋ Efkâr”; kamuoyu, genelin fikir ve düşünceleri. “Efkâr-ı Âmme” demektir.
Günlük konuşmada ikincil anlam olarak çoğunlukla üzüntü, dert ve keder anlamıyla; tasa, kaygı, dert, yara gibi kelimeler kullanılır.
Türk edebiyatında efkâr, dert anlamındadır. Dert ise âşık veya şairin, derdi talep etmesi, dert ile hemhȃl olmak istemesidir. Dertsiz kalmak istemez âşık. Dert Tanrıya olan aşktır, hasrettir. Dertsiz olan, aşksız olur. Âşık “Şem’a Yanan Pervane” gibidir. Işığa, ateşe koşar. Onunla yanmak ister.
Yüce yaratıcıya duyulan hasret de aşk anlamınadır. Âşığın, şairin derdi aşk yolunda, yani Âllah aşkı yolunda gerekirse canını feda etmektir. O sebeple pervane olur.
Derd ekerim
Gam derer, derd ekerim
Gamlanma deli gönül
Mevlȃ her derde kerim
diyen meçhul ozan, bu “Hoyrat”la, çoğaltmak için derdi ve gamı ekip biçtiğini ifade ederken, aynı zamanda Allah’a olan teslimiyeti anlatır bizlere.
Aşığın muradı dünyevȋ zenginlik değildir. Gerekirse bu zenginliği feda eder ve dert satın alır. Bu anlayışa göre, dert insanı geliştirir, kâmil kılar.
Tabii ki türkü sözlerimizde geçen efkȃr hep bu anlamda kullanılmaz. Dünyevȋ aşkı ve sevgiliyi de dillendirir.
Havuzun başına varmasın eller
Bugün efkârlıyım açmasın güller
Diz dize oturup döktüğüm diller
Ne dedim de kömür gözlüm darıldın
Darıldın da el oğluna sarıldın
Havuzun başına taş ben olayım
Kara göz üstüne kaş ben olayım
Yalınız gezene eş ben olayım
Ne dedim de kömür gözlüm darıldın
Darıldın da el oğluna sarıldın
Havuzun başında yedik kirazı
Gitti gelmez ahbapların birazı
Bana mıydı şu ellerin garazı
Ne dedim de kömür gözlüm darıldın
Darıldın da el oğluna sarıldın
Türkü sözlerinde geçen efkȃra başka bir örnek verelim. Bu örnekte türkü yakıcı sevdiğinin bakışından, ördüğü halıdaki nakıştan dem vurarak bakın neler söylüyor.
Evlerinin önü bir kötü yokuş
Kız kurban olayım bu nasıl bakış
Halının üstüne döktüğün nakış
İlmek çalan ağ ellerin olayım
Al benim mendili sil oğrun oğrun
Ağören'in yönü beri bakıyor
Kız senin efkârın beni yakıyor
Oğul balı gibi burcu kokuyor
İlmek çalan ağ ellerin olayım
Al benim mendili sil oğrun oğrun
Bu türkü sözlerinde sevgilinin aşkından gönlün efkȃrı dillendirilirken, aynhı zamanda nakış dökmek, ilmek çalmak, oğrun oğrun (Uğrun uğrun/gizli gizli) gelmek gibi deyimleri de öğreniyoruz.
Dost bağının meyveleri erişti
Ayva benim turunç benim nar benim
Gözüm yaşı ummanlara garıştı
Cefakȃrım sitemkȃrım yar benim
Yedi derya boz bulanır selinden
Cümle alem aciz kaldı dilinden
Ben bülbülüm ayrı düştüm gülümden
Efkâr benim, matem benim, zȃr benim
Mayil oldum libasına, tacına
Bend olmuşum siyah zülfün ucuna
Mansur gibi asılırım saçına
Kȃhkül benim perçem benim tel benim
Bu türkü sözlerinde geçen efkȃr, matem ve zȃr ifadeleri doğrudan gönül derdini ifade etmektedir.
Asıl efkȃr ise Hak’k aşkıyla olandır.
Allah, bu anlamdaki efkȃrımızı artırsın.
Sağlıcakla kalınız…