DÜNYAYI ANLAMAK…

Mısraların diliyle, ‘dünyayı anlamak…’ için şöyle bir gönül limanına çekilmek istedik. 

“Dünya, hangi niyetle bakarsan odur! 

Kalp gözünü açarsan gülistandır 

İmtihan dersen, demir keser sükût 

Sabır, sükûtun gizemli kanadı 

Kâf Dağı’nda, Zümrüdü Anka’dır 

Ölüm, vuslatın Şeb-i aruz günü” 

Yeri geldiğinde sabır, yeri geldiğinde sükût… 

Dünya bizlere anlattı, “hiçbir şey başıboş yaratılmamış!” 

“Dünya, sevdasıyla da aldatır! 

Acısıyla da yürek kanatır; 

Neresinden bakarsan yaslı dünya; 

Âlemi gözyaşlarıyla ıslatır!” 

Sâdi Şirazi ’ye sormuşlar; “İnsan nedir? 

“Bir damla kan ve bin bir endişe…” 

Dünyaya basiret gözümüzle baktığımızda; 

 “Dünya, oyun eğlenceden ibaret” 

Sarmasın seni başka bir hararet! 

Akıl ve ilim sahibine yönel; 

Sağduyu ister, insana basiret 

Gönül gözüyle hakikate yönel; 

Etmesin seni dünyaya esaret!” 

Nefis duvarlarını yıkan kâmil insanlar bu dünyada da muhteremdir. 

“Dünya, iki kapılı bir garip han! 

Bu hana gelen konar, konan göçer 

Âdemdir kimliğim, yolcu mahlasım 

Gayretim infak, gözyaşı ihlasım! 

Kendi nefsimden bilmem gayri hasım 

Sorarım Akif’e, “nerde nesli Asım” 

Başımı yastık yapacağım, taşım! 

Kalmadı han, nice yiğitler göçer” 

Hamiyetli bir insan, “dünyayı ekin tarlası…” bilir; 

“Dünya ahiretin ekin tarlası” 

İnsan, şu kâinatın efendisi 

Aşikâr, ‘bir imtihan vesilesi’ 

Nefis limanına çekilir insan! 

Bazen haddi, hududu aşar insan! 

Tevbe kapısında gözyaşı döker 

İçindeki kiri, ‘gözyaşı yıkar’ 

İnsan, ‘kâinatı içine alır’ 

“Kâinat insan, insan kâinat için” 

Yaratılışın en gizemli ufku 

Ufuklara nazardır, ‘gönül dağı’ 

Yardır bizlere muhabbet bağı…” 

Dünya, insanoğlu için öyle garip bir yurt ki, “iyiler ve kötüler aynı gemide!” 

“Cümle âlemi taşıyan gemide; 

Birlikte yol alır, seyran ederiz! 

Faniden ebede akan gemide, 

Nice devirlere devran ederiz! 

Kâh Firavunlar gelir, hüsran eder 

Kâh Veliler gelir, hayran eder 

DÜNYADA NEYİM KALIR 

Çeker günleri ömrüm adım adım 

İsmiyle, şanıyla zamana kaydım” 

Şu fani âlemde kısık bir sesim 

Fatiha bekleyen mezar taşım 

Başka neyim, bir de infakım kalır” 

Dünyanın boyasını bizler biraz da, ‘şiire benzetiriz’ 

“Kâh güneşli, kâh bulutlu sabaha 

Uyanır kâh sevince, kâh tasaya 

Bulutlar akın eder, garip yurda 

Bir içli kervan, garipler kervanı 

Kâh gece, kâh gündüz döner devranı 

Dünyanın boyası şiire akar!” 

Bizler, dünyayı, ‘garip bildik’ 

Dünya bir bakıma da, ‘gariplere emanet yurdu’ 

“Dünya gurbettir, gariplere konak 

Toprak hâkidir, su taşır sakiler 

Gök mavisinde, sonsuzluk ırmağı 

Akar gönlüme, gözyaşı sel olur 

Buğday başağı gibi boyun bükmüş 

Şu başım fani bedene yel olur!” 

Derler ki, “Dünyanın çivisi çıkmış!” 

 “Dünyanın çivisi çıkmış” gördün mü? 

Bir düşenin hatırını sordun mu? 

“Bakar kör olmuş!” insan dünyasına 

Sevgi üzerine köprü kurdun mu?” 

Duamız, Yakarışımız nedir? 

“Yarabbi! Bizleri yer ehline, gök ehline sevdir…” 

Sevginin imandan bir cüz olduğunu da biliriz. 

Selam ve muhabbetle…