Dijitalleşme, hayatımızın her tarafını sararak şekillendiriyor, her anımıza dokunan görünmeyen bir güç haline geliyor. Ancak bu dijital devrim, yalnızca bilgiye ulaşmayı hızlandırmakla mı sınırlı kalacak, yoksa bizlere görünmeyen başka bir yüzünü mü gösterecek? Gelecek muhayyilesi yapanlar çeşitli rivayetler ileri sürmektedirler. Doğrusunu isterseniz anlatılanlara göre ben tahmin kabiliyetimi fazlaca kullanmamaktan yanayım. Kendime göre benim de kendime göre (dayanaksız) (hissi) sebeplerim vardır. Ama bilenen bir hakikat var o da dijitalleşme sayesinde hayatımızın hem konforu hem de verimliliği arttı. Söylenenler bunlar konforunuzun arttığını siz söylemiyorsunuz dijitalleşmeyi icat edenlerin söylemesi üzerinde düşünülmesi gereken bir husustur.
Her geçen gün daha hızlı, daha verimli bir dünyaya adım atarken, kaybettiğimiz ya da unuttuğumuz ne var? Bilgiye ulaşmak artık bir tık uzağımızda, bu kolaylık, kimliğimizden toplumsal yapımıza kadar her şeyimizi yeniden tanımlıyor. Bu hızla ilerleyen dünyada, daha iyi bir gelecek mi kuruyoruz, yoksa kendi ellerimizle yarattığımız dijital labirentte kayboluyor muyuz? Ucu bucağı görünmeyen dahası hayal dahi edilemeyen gelecek için tasavvurların yapılabildiğini söylemek mümkün mü?
Dijital teknolojinin hızına ayak uydurmak neredeyse imkânsız. Her bir yenilik, hayatımızı kolaylaştırırken bir yandan da hayal gücümüzü zorlayan bir devrim yaratıyor. Konforlu hayat, bir zamanlar sade bir otomobilken, bugün akıllı dijital saatlerden, akıllı evlere, sürücüsüz arabalara kadar her şeyin parçası haline geldi. Sahip olmasak da bu teknolojiler etrafımızı sarıyor, hızla hayatımızın kaçınılmaz bir parçası oluyor. Bizim neslimiz için dijital teknoloji, yabancı bir dil gibi. Bir zamanlar sadece hayalini kurduğumuz bu dünyaya, şimdi her anımızda iç içe geçmiş durumdayız. Beşikten mezara kadar dijital bir dünyanın içinde hayatımızı sürdürüyoruz ve bigâne olsak da ayaklarımızı sürerek tabi olmak zorundayız. Kullanmıyoruz demek, artık bir seçenek değil. Dijital devrim, basit işlerimizi bile bizden alıp, çok daha fazlasını dayatıyor. Her şey hızla değişirken, biz geçmişin alışkanlıklarıyla bugüne tutunmaya çalışıyoruz. Ve bu dönüşüm, bazen ne kadar hızla sürüklendiğimizi fark etmeden bizi bir yerlere götürüyor.
Dijitalleşmenin bizi nereye götüreceğini henüz bilemiyoruz ama her geçen gün hayatımıza giren yeni bir gelişme, bizi şaşkınlığa sürüklüyor. Dijital dünyanın devlerinin, güç ve rekabet mücadelesinin arasında kaybolan, hayatları başkalarının elinde şekillenen insanlar var. Fakat, çoğu kişi bunun farkında bile değil. Dijital devrimin bu karanlık yüzünü sorgulayanlar ise, çoğu zaman yel değirmenlerine savaş açan, gerçeklerle yüzleşmekten korkan hayalperestler gibi görülüyor.
İlginç olan şu ki, yeni teknoloji için uykusuz geceler geçiren insanlar bile var. Bugün, dünün yenisi için artık eskiye dönüşmüş ve hemen bıkılmıştır. Sürekli olarak yeniyi beklemek, ona ulaşmak ve ulaştığında henüz kullanmadan bir yenisinin peşine düşmek, bir tutku haline gelmiştir. Bu kısır döngüde yuvarlananların sayısı hızla artmaktadır, sanki tatminsizlik bir kural olmuş ve insanlar sürekli bir hırsla tatmin edilmek üzere kayboluyorlar. Eski ve yeni dijital buluşlar arasında kaybolan insanlar, sadece kaybolduklarıyla kalmıyorlar. Değerleriyle birlikte büyük bir dönüşümün parçası olarak kayboluyorlar. Bu dönüşümün kontrolsüzlüğü, ya da daha doğrusu teknoloji sahiplerinin sınırsız kontrol imkânlarını elinde bulunduranların insafı, kimin ne olacağını kestirebilmesini imkânsız hale getiriyor.
Dijital teknoloji bağımlılığı, eskiyen her yenilik karşısında şaşkınlıklarını yitiren bir toplum yaratıyor. Ama bu şaşkınlık, sadece geçici bir reaksiyon olmaktan öte, insanları hızla değişen bu dijital çağın girdaplarına doğru sürüklüyor. Henüz bir yeniliği sindirmeden bir yenisi çıkıyor, o yeniyi anlamadan bir başkası daha hayatımıza giriyor. Ve bu, insanlık olarak içinde kaybolduğumuz bir yarışa dönüşüyor. Dijital devlerin, dünya ekonomisini parmaklarının ucunda tutan teknoloji devlerinin mücadelesi de durmaksızın sürüyor. Çin gibi bir güç, tekelci ABD'ye karşı mücadeleye girişerek adeta bir savaş ilanı yapıyor, ama bu savaş, aslında sadece iki teknoloji devi arasında değil; bu savaş, milyonlarca bireyin kimliğini, geleceğini ve toplumsal yapısını şekillendiriyor. Bu dijital savaşın galibi kim olacak, kim kaybedecek? Bunu şimdiden söylemek, kaybolan insani değerler içinde bir anlam aramaktan daha zor.
Geçmişteki değerlerimizle şimdi arasında köprü kurarak dijital çağın getirdiği hazinelere aktarmak, kaybolmalarını engellemek bizim elimizde. Peki, nasıl mı? Mazinin hatıraları, dilimiz, inançlarımız, musikimiz... Kısacası, bizi insan yapan bütün değerlerimiz, bugün dev bir tehdit ile yüzleşiyor. Dijitalleşmenin boyutları büyüdükçe, bu değerler hızla eriyip yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Ancak, bu tehdit karşısında bir zafer kazanmak hala mümkün. Geçmişin bize emanet ettiği bu kıymetleri, dijital dünyaya taşırken onları şekillendirebilir, koruyabiliriz. Fakat bunun için, her adımda daha dikkatli olmalı ve eskiyle yeniyi, gelenekle yenilikle harmanlamayı başarmalıyız. Dünyadaki gelişmelere kayıtsız kalmak artık bir lüks değil. Dijitalleşme ve yapay zekânın uçsuz bucaksız macerasına sadece katılmakla yetinmek, zamanın gerisinde kalmak demek. Bizim görevimiz, bu gelişmeleri sadece izlemek değil, onlara öncülük etmek. Büyüklüğümüzü geçmişin anılarında değil, geleceğin inşasında aramalıyız. Tarihe mal olmak yerine, tarihe yön verecek adımlar atmak, her birimizi sadece bir izleyici değil, bir aktör kılacaktır. Maziye değil, maziyi şekillendirecek bir geleceğe hazırlık yapmalıyız.
Teknoloji devlerinin kıyasıya mücadelesi, kimin galip geleceğini tartışmaktan çok, bizlerin bu yarışın neresinde olacağımızı sorgulamamız gereken bir dönemeçteyiz. Şu an, birbirleriyle yarışanların bizim kadar tarafı yok, çünkü biz de bu dünyanın önemli bir parçasıyız. Onların eksikleri, bizim potansiyelimizle örtüşüyor. Artık tek fark, bizlerin bu büyük oyunun parçası olup olmayacağımızla ilgili. Bizim tek eksik tarafımız, bu yarışa ne kadar hızlı adım atacağımızdır. Sahip olduklarımız ile sahibi olmadıklarımızı kazanmamız zor değildir.