Birinci Dünya Savaşından sonra hanedanlıklar ve imparatorluklar yıkılmaya başladı. (Osmanlı, Avusturya, Macaristan İmp. vd.) 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşmasının imzalanmasıyla birlikte İstanbul Hükümeti adeta teslim oldu. Beyin ölümü gerçekleşen Osmanlı saltanatı bir anlamda esir alındı. Mütareke 25 maddeden oluşuyordu. Taraflara kayıtsız şartsız ülkeyi işgal etme hakkı veriyordu bu maddeler.
Mütareke ordunun terhis edilmesini istiyordu, 400 bin kişilik ordu silahsızlandırılarak 50 bin kişiye indirildi. Silah, mühimmat, haberleşme ve ulaşım hatlarına el konuldu. İstanbul Hükümetinin elini kolunu bağladılar. 6 Kasım 1918’de Boğazlar tek kurşun atmadan İngilizlere teslim edildi. İşgaller başladı. İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan ve Ermeniler ülkeyi işgale başladılar. Gizli antlaşmalar devreye girmişti artık. Devlet bu emperyallar tarafından paylaşıldı. Bu kadar ağır şartların ve işgallerin hayata geçtiği bir ortamda milletin kendi kaderine sahip çıkması, milli iradenin hâkim kılınması, her türlü yabancı işgale karşı koymak, vatanın bütünlüğünü, milletin bağımsızlığını hâkim kılmak amacıyla Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919 günü Samsun’a çıkışı ile Millî mücadelenin ateşi yakılmıştır.
Amasya, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde alınan kararların ana fikri şudur?
1- Vatan bir bütündür parçalanamaz.
2- Her türlü işgale karşı millet birlikte mukavemet edecektir.
3- Manda ve himaye asla kabul edilemez
Oluşturulan Kuvay-i Milliye ruhu ve kurulan düzenli ordu birlikleri ile vatan savunmasına başladılar. Bu ruhla ve heyecanla Mustafa Kemal 23 Nisan 1920’de Ankara’da TBMM’nin açılışını gerçekleştirdi. İstanbul Hükümetini boşa düşürerek Anadolu’yu Millî Mücadelenin merkezi yaptı. Yapılan Millî Mücadelenin askeri safhası Sakarya’da, Dumlupınar’da, İzmir’de zaferle müjdelenmiştir. Düşman kuvvetleri Türk topraklarını terk etmek zorunda kalmıştır. İngiliz işgalindeki İstanbul yeniden vatan kılınmıştır. 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile bugünkü sınırlarımız belirlenmiş, Sevr'in esaret zincirini kırarak bütün oyunlar bozulmuştur. Emperyalizme karşı yapılan savaştan sonra yeni Türk Devleti "TÜRKİYE CUMHURİYETİ" bütün dünyaya kabul ettirilmiştir.
"Ardına bakmadan yollara düşen
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan
Huduttan hududa yol bulup koşan
Cepheden, cepheyi soranlarındır." diye haykıran bu milletin evlatları işgal altındaki vatan topraklarını Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde kurtararak kahramanlık destanını yazmış, kurtuluş mücadelesini CUMHURİYET ile taçlandırmıştır.
Temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’ni, müspet ilimle buluşturan Cumhuriyet Türk toplumunu çağdaş uygarlıkla yeniden buluşturur. İnkılaplar ile yeniden diriliş hamlesini gösterir. 10 yılda büyük ve çok işler başarır. Gelişmeye, değişmeye ve yeniliklere açık bir yönetim olan Cumhuriyet bölgesinde ve dünyada yeniden söz sahibi, egemen bir devlet olur. Aziz Atatürk’ün ifadesiyle "Yurtta barış, dünyada barış" diyerek önemli ve insanı bir prensibi ortaya koyarak barışı önceleyen bir yönetim oluşturur.
Cumhuriyet Türk milletinin karakterine en uygun yönetimdir. Cumhuriyetin en önemli özelliği milli egemenliğe dayanması, hakimiyetin halka ait olmasıdır. Cumhuriyet aşiret, tarikat, kabile ümmet gibi feodal ilkel anlayış yerine bütünleşme, milletleşme hareketini hızlandıran, milli benlik ve kimliği oluşturan bir yönetim olarak mazlum, esir dünya milletlerine de ilham olmuştur. Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması yine bu dönemdeki en büyük kazanımlardan olmuştur.
Cumhuriyetle birlikte pek çok alanda büyük kazanımlar elde edilmiştir. "Askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadi zaferlerle desteklenmezse payidar olunmaz.” diyen Mustafa Kemal Atatürk, ekonomik bağımsızlığın önemini de vurgulamaktadır. Tarih bilinci, millet olma şuuru, kâmil anlamda olmasa da demokrasi kültürümüz Müslüman ülkeler ve dünya milletleri arasında saygın ve muteber ülke konumunda isek eğer bu da Cumhuriyet’in kazanımları sayesindedir. Toplum bu sayede ulus olma bilincine, teba da yurttaş/birey olma konumuna yükselmiştir.
Bize düşen görev milli konularda istismara kaçmadan birliği sağlamak, iç siyasette hizmete dayalı rekabeti esas almaktır. En önemli vazifemiz Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü korumaktır. Laik, demokratik ve üniter sisteme sıkı sıkı sarılmaktır. Bugün 100. Yılını kutlayan Cumhuriyetimize sahip çıkmak, onu korumak ve güçlendirmek en birinci görevimiz olmalıdır. Dört bir tarafı savaşlarla, kan ve gözyaşları ile çevrili bu cennet vatanın kıymetini bilmeliyiz.
Bu vesileyle Cumhuriyet’in 100. yılında bu toprakları bize vatan kılan kurucu liderimiz, ebedi Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, kahraman silah ve kader arkadaşlarını, aziz şehitlerimizi minnetle ve şükranla anıyorum. Ruhları şad olsun diyorum.
YAŞASIN CUMHURİYET, YAŞASIN TÜRK MİLLETİ!