POLİTİKA

CHP'Lİ EROL: "TEZKEREYE DEĞİL YABANCI ASKERE KARŞIYIZ”  

Elazığ Milletvekili Gürsel Erol, "Aslında terör bu ülkede yalnızca bir partinin meselesi değil, terör bir devlet meselesidir, terör bir ülke meselesi olmalıdır'' dedi...

Sınır ötesi operasyonlar için Irak ve Suriye'ye asker gönderilmesini öngören tezkere Meclis'te kabul edildi. CHP, yabancı ülke askerlerinin ülkeye girişine karşı çıkıp tezkereye 'hayır' dedi. 

Genel Kurulu’nda dün geceki oturumda geçen Irak-Suriye tezkeresi görüşmelerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz alan Elazığ Milletvekili Gürsel EROL, "Aslında terör bu ülkede yalnızca bir partinin meselesi değil, terör bir devlet meselesidir, terör bir ülke meselesi olmalıdır. Tabii ki doğal olarak, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz sınır ötesinde de sınır içinde de kamu güvenliğini ve kamu otoritesini sağlamak adına, yurttaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlamak adına her türlü operasyonu yapma yetkisine de hakkına da sahiptir. Buradaki Cumhuriyet Halk Partili her milletvekili terör karşıtıdır.Doğru bir tespit yapalım; PKK terör örgütüdür, FETÖ terör örgütüdür, IŞİD terör örgütüdür, YPG terör örgütüdür, PYD terör örgütüdür ve bu terör örgütlerine karşı da devletin her türlü önlemi alma sorumluluğu vardır ama burada, bu tezkerede bir sorunumuz var.Biz bu tezkereye karşı değiliz, biz bu tezkerenin içeriğine karşıyız. Yabancı askerleri çıkarın, bütün Cumhuriyet Halk Partililer "evet" oyu vereceğiz. "Yabancı asker" ifadesini çıkarın, biz "evet" oyu verelim" dedi. 

 Meclis genel kurulunda Cumhuriyet Halk Partisi adına söz alan Elazığ Milletvekili Gürsel Erol"Bugün Türk Silahlı Kuvvetlerimizin görev süresinin uzatılmasıyla ilgili tezkereyi konuşuyoruz. Aslında tezkereyi konuşurken biraz daha geriye gitmek lazım. Eski Genelkurmay Başkanımız ve Millî Savunma Bakanımız Hulusi Akar Bey burada askerî güvenlik politikası üzerinden bir değerlendirme ve konuşma yaptı. Partimizin İstanbul Milletvekili Namık Tan Bey de uluslararası ilişkilere göre diplomatik bir dil kullanarak değerlendirme yaptı. Ben de siyasi bir dil kullanarak bu süreçle ilgili sizleri bilgilendirmek isterim.  Aslında, 1984 yılında Eruh katliamıyla başlayan bu ülkede yaklaşık kırk yıllık bir terör belasıyla uğraşıyoruz. Bu terör belasının ülkemize neler kaybettirdiğini, insan değerlerimizde, ekonomik gücümüzde, ulusal değerlerimizde neler kaybettirdiğini aslında bir hatırlamak lazım. Bu 1984 yılından 2023 yılına kadar yani yaklaşık bu kırk yıllık süre içerisinde 6 Cumhurbaşkanı değişti, 20 hükûmet değişti, 11 Genelkurmay Başkanı değişti, 23 İçişleri Bakanı değişti ama terör meselesi Türkiye'nin öncelikli sorunlarından biri olarak devam etti. Peki, bu süre içerisinde bu ülkede neleri kaybettik? Bakın, bu kürsüde, geçmişte Numan Kurtulmuş Bey bu konuyla ilgili, ekonomik boyutuyla ilgili bir değerlendirme yapmıştı. Terörün ve terörle mücadelenin ülke ekonomisine kamu bütçesinden verdiği, harcanan para 1,5 trilyon dolar yani buna iş gücünü, özel sektör iş gücünü de eklediğiniz zaman bu ülkenin yaklaşık 2 trilyon dolar ekonomik kaybı var. Bu ekonomik kayıp. Bizim şu anda iç ve dış borcumuz, özel sektör ve kamu borcumuz, dış borcumuz 500 milyar dolar. Yani bu paranın ülke ekonomisine, üretim değerlerine yöneldiğini düşündüğünüz zaman inanın ki Türkiye belki de şu anda Avrupa'nın en güçlü ülkelerinden birisi olacaktı. Bu işin yarattığı bir de bölgesel sorunlar var. Nedir? Geçmişte olağanüstü hâl valiliği vardı; o bölgede uygulanan güvenlik politikalarından kaynaklı, daha doğrusu yanlış güvenlik politikalarından kaynaklı yaklaşık 5 bin köy boşaltıldı ve 5 milyon insan zorunlu göçe tabi tutuldu. Yani kırsaldan, köyden üretim değerlerine katkı verirken, köyüne sahip çıkarak, orada tarımla, hayvancılıkla üretim oluşturduğu bir hayat anlayışını ve ekonomisini bırakarak büyük şehirlere göç ettiler. Aynı zamanda, büyük şehirlerde nüfus yoğunluğundan dolayı sosyolojik dengeler de bozuldu. Yani her anlamda, terörden dolayı bu ülkede ekonomik olarak da toplumların birbirleriyle olan süreçle ilgili yaklaşımları olarak da kayıplarımız oldu" dedi 

  

"CUMHURİYET HALK PARTİLİ HER MİLLETVEKİLİ TERÖR KARŞITIDIR" 

  

Milletvekili Erol"İstiklal Savaşı döneminde genelkurmayın arşivlerinde var 10.882 şehit vermişiz, terörle mücadelede 15 bin şehidimiz var; 15 bin şehidimiz ve o dönemde 10 bin ile 12 bin arasında faili meçhul cinayet, yargısız infaz var. Yani bunlara baktığınız zaman, aslında terör bu ülkede yalnızca bir partinin meselesi değil, terör bir devlet meselesidir, terör bir ülke meselesi olmalıdır. Tabii ki doğal olarak, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz sınır ötesinde de sınır içinde de kamu güvenliğini ve kamu otoritesini sağlamak adına, yurttaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlamak adına her türlü operasyonu yapma yetkisine de hakkına da sahiptir; İHA da kullanır, SİHA da kullanır. Bizim için öncelik ne? Üniter devlet yapımız. Bizim için öncelik ne? Devletimiz. Bizim için öncelik ne? Vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğidir. Türk Silahlı Kuvvetleri kim? Grup Başkan Vekilimiz söyledi, kim Türk Silahlı Kuvvetlerimiz? Peygamber ocağı. Peki, bu Türk Silahlı Kuvvetlerini kuran kim? Bizim eski Genel Başkanımız İsmet İnönü; Silahlı Kuvvetlerini ilk kuran kişidir ve ilk Genelkurmay Başkanıdır. İsmet İnönü, Türk Silahlı Kuvvetlerini kuran kişidir ve ilk Genelkurmay Başkanıdır. Buradaki Cumhuriyet Halk Partili her milletvekili terör karşıtıdır.Doğru bir tespit yapalım; PKK terör örgütüdür, FETÖ terör örgütüdür, IŞİD terör örgütüdür, YPG terör örgütüdür, PYD terör örgütüdür ve bu terör örgütlerine karşı da devletin her türlü önlemi alma sorumluluğu vardır ama burada, bu tezkerede bir sorunumuz var. Ben Cumhuriyet Halk Partisinin her milletvekili gibi önceliği devlet olan bir milletvekiliyim. Aile olarak da devlet geleneğinden gelen bir milletvekiliyim. Milletvekili olarak birinci önceliğim partimin varlığını değil, devletin varlığını düşünürüm ve her Cumhuriyet Halk Partili milletvekili de bunu düşünür ama burada bir yanlışlık var; nedir yanlışlık? Sayın Cumhurbaşkanımız, İsrail'in Filistin halkına uyguladığı zalimce yaklaşımından sonra ne dedi? "Ey Amerika, senin okyanus ötesinden gelip de Akdeniz'de ne işin var?" dedi. Doğru, ne işi var? Peki, şimdi o zaman yabancı askerlerin Türkiye'de ne işi var, ne işi var o zaman? Yani aynı şey değil mi?  

 "YABANCI ASKER" İFADESİNİ ÇIKARIN, BİZ "EVET" OYU VERELİM"  

 Yalnızca yabancı askerle ilgili bir iddia var ama bu ülkenin Türk Silahlı Kuvvetleri dünyanın ve NATO'nun en güçlü ordularından biri değil mi? Bizim yenemeyeceğimiz bir güç var mı? Peki, buna rağmen biz kendi Silahlı Kuvvetlerimize güvenip de Silahlı Kuvvetlerimize yetki verirken niye yabancı askerleri ortaya koyuyoruz? Bakın, burada bütün samimiyetimle söylüyorum: Biz bu tezkereye karşı değiliz, biz bu tezkerenin içeriğine karşıyız. Yabancı askerleri çıkarın, Sayın Grup Başkan Vekilim affınıza sığınarak söylüyorum, bütün Cumhuriyet Halk Partililer "evet" oyu vereceğiz. "Yabancı asker" ifadesini çıkarın, biz "evet" oyu verelim. Bakın, sayın milletvekilleri, demin söyledim, bazı meseleler devlet politikası olmalı. Mesela, kim iktidar olursa olsun Finlandiya'nın eğitim politikası değişmez, kim iktidar olursa olsun Amerika'nın dışişleri politikası değişmez, kim iktidar olursa olsun Hollanda'nın tarım politikası değişmez, Almanya'nın sanayi politikası değişmez. Bizim birinci önceliğimiz eğer terörle mücadeleyse ve güvenlikse terörle mücadele ve güvenlik bu ülkenin devlet politikası olmalı. Yani "Ben kendi bakış açıma göre bir siyaset üretiyorum." anlayışı doğru bir anlayış değil, eğer olmuş olsaydı bu kırk yıllık süreçte dönüp dolaşıp aynı noktaya gelmezdik. Şimdi bu tezkere görüşülürken Silahlı Kuvvetlerimize yetki vereceğiz, Sayın Cumhurbaşkanımız bakın, dikkat edin, "Sayın Cumhurbaşkanı" demiyorum, "Sayın Cumhurbaşkanımız" diyorum- siyasi parti genel başkanlarını çağırsaydı. Bu konunun risklerini, sakıncalarını önceden enine boyuna kendi aralarında tartışarak Silahlı Kuvvetlerimiz sınır ötesine giderken anlaşılmış bir tezkere üzerinde, bir birliktelik kararıyla, Meclisin ortak iradesiyle verilen bir karar daha iyi olmaz mıydı, ulusal güvenliğimiz için daha sağlıklı olmaz mıydı; olurdu. Şimdi, Ak Parti'nin şöyle bir hatası var -geçen de konuşmamda söyledim- "Ben seçimi kazandım, Mecliste çoğunluğu sağladım, istediğim kanun teklifini, istediğim kararı, kararnameyi getiririm ve bunu Meclisteki çoğunluğuma göre çıkarırım." ama demokrasi, çoğunlukların azınlıklar üstünde uyguladığı sistem değildir, azınlıklarla uyuşarak azınlıkların haklarının da korunduğu bir sistemdir. Sonuç itibarıyla, Meclisin ortak iradesini her zaman arayın. Yani sizin getirdiğiniz bir kanun teklifine biz tepki vermek yerine ülkenin menfaatleri için, ulusal birliğimiz için, devletimizin geleceği için eğer doğruysa sizinle ortaklaşa hareket etmek isteriz. Biz düşman değiliz ki aramızda bir kan davası yok ki ayrı siyasi partilerde siyaset yapabiliriz ama ülkenin değerlerinde bir arada olmayı bilmeliyiz. Bu da kime düşer? Yönetene, size düşer"diye konuştu.