Elazığ Şehit ve Gazi Konfederasyonu Başkanı Gülcan KAPLAN, ‘’ Filistin'de olanlar yalnızca etnik ya da dini bir mesele değil, utançtan yerin dibine girmemiz gereken insani ve evrensel bir mesele’’ dedi.
‘’Mescidi Aksa yalnızca Müslümanların ilk kıblesi değil, üç semavi dinin kutsal mabedi. Orada öldürülen çocukların, kadınların, evlerinden zorla çıkarılan insanların sorumluluğu tüm dünya halklarının omuzlarında. İsrail, insanlığa kafa tutarcasına, pervasızca bir zalimlik ortaya koyuyor’’ diyen KAPLAN, şunları söyledi: ‘’Şehit, Gazi ve Vatansever Konfederasyonu olarak amacımız; Temel İnsan hakları ilkelerine dayanan, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu, millet iradesine de milletin seçtiği idareye de saygı gösterilen ,katılımcı demokrasinin yerleştiği ,özgür birey ve sivil toplum örgütlerine gerçek anlamda var Olma, kimsenin ötekileştirilmediği, farklılıkların zenginlik olarak kabul edildiği, sendikal hakların evrensel İlkelere ve uluslararası sözleşmelere dayalı olarak tam anlamıyla hayata geçirildiği, çalışanların, insan olmanın onurunu her yönüyle yaşayabildiği, saygın, İş ekseninde çalışma hayatında var olmalarının sağlandığı, demokratik sosyal hukuk devleti olmanın gereği olarak her vatandaşın devlet İmkânlarından eşit şekilde yararlandığı, başta çalışma hayatı olmak üzere kadınlara, gençlere ve engellilere yönelik pozitif ayrımcılık uygulamalarının hayata geçirildiği, köklerimizde var olan değerleri idrak etmiş daha özgür, çevreye ve doğaya duyarlı ve daha mutlu insanların yaşadığı, daha güçlü daha zengin Türkiye idealine ulaşmaya katkı sunmayı amaçlar. Bu bağlamda; Filistin'de olanlar yalnızca etnik ya da dini bir mesele değil, utançtan yerin dibine girmemiz gereken insani ve evrensel bir mesele. Mescidi Aksa yalnızca Müslümanların ilk kıblesi değil, üç semavi dinin kutsal mabedi. Orada öldürülen çocukların, kadınların, evlerinden zorla çıkarılan insanların sorumluluğu tüm dünya halklarının omuzlarında. İsrail, insanlığa kafa tutarcasına, pervasızca bir zalimlik ortaya koyuyor. Vicdan sahipleri böyle bir zulüm karşısında, tarihi ve siyasi argümanları bir kenara bırakıp mazlumların yanında durmayı seçer. Bu seçim aynı zamanda özgürlük ve adalete olan inancımızı yitirmediğimizin göstergesidir. Filistin halkının özgürlüğünün yanında olmak, işgalci İsrail devletinin yaptıklarına karşı çıkmak, çocuklarımıza bırakacağımız dünyaya sahip çıkmaktır. Kötülüğe karşı iyiliğin, savaşa karşı barışın yanında yer almaktır. Zulme ses çıkarmak, nesiller boyunca sürecek bu travmanın derin izler bırakmasına engel olmaktır. Belki, hayatta kalabilmiş Filistinli çocukların dimağlarından bu yaraların izlerini tümden silecek bir formül bulunamayacak. Ama "evlerimizden çıkarılırken, üstümüze bombalar yağarken, anne babalarımız ve kardeşlerimiz katledilirken bizim için bir araya gelmiş insanlar vardı" demek onların sızısını bir nebze azaltacaktır. Dünya; içimizdeki çiçekleri yeşertmenin, kapımızın önünü temiz tutmanın, yalnızca kendimizden sorumlu olmanın iyi insan olmaya yetmeyeceğini yüzümüze çarpıyor. Ya birbirimizin acısına sahip çıkarak hep birlikte iyi olacağız ya da yüreği yaralı insanları yok saydıkça hiçbirimiz huzuru bulamayacağız. Artık masum Filistin halkının yanında yer almak, iyiliği ve adaleti yalnızca kendimize yakın hissettiklerimiz için değil, tüm insanlık için aynı ahlaki duruşla ayakta tuttuğumuzu göstermek zorundayız.’’