Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da çıktığı Samsun’dan Amasya’ya giderken yolda tarlasında çift süren bir köylü görür. Çiftçiye düşmanın İzmir’e çıktığını haber vererek onun tepkisini ölçmek ister. Köylü ona şu yanıtı verir: “Beyim, düşman aha bu tarlanın başına gelinceye kadar benden bir şey beklemeyin!”
Yurdu tehlike altında ve bir ucundan işgal edilmekte olan bir Türk köylüsünün bu yanıtını neye yormak gerekir?
O bu sözleri bilgisizliğinden, vatana karşı duyarsızlığından mı söylemiştir, yoksa bu sözlerin daha derin bir anlamı mı vardır?
Teğmen Faik Tonguç’un “Birinci Dünya Savaşı’nda Bir Yedek Subayın Anıları” kitabını okuyanlar bunun nedenini anlayacaklardır. Teğmen Faik, 1914’te Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde 22 yaşındadır. İngiltere’de öğrenciyken İstanbul’a döner. Harbiye Mektebi’nde dört ay eğitim alarak yedek subay olur ve Konya, Ulukışla, Niğde yoluyla Doğu Cephesi’ne gitmekte iken gerçeklerle yüzleşir.
Arkadaşlarıyla yol boyunca Türk halkının bakımsızlığından konuşurlar. Kasabalar, köyler ve köylüler hiçbir hizmet görmemiş, boyuna soyulmuş, askere alınmış, canları, sağlık durumları kimsenin umuruna gelmemiştir. Korkunç bir yokluk, yoksulluk içinde yüzdükleri görülmektedir.
Sivas'a geldikleri günlerde, Mısır’ı fethetmeye giden Osmanlı Ordusu’nun Süveyş Kanalı’nı geçtiği haberleri üzerine kentte şenlikler yapılırken bir taraftan da Kafkas Cephesi’nden yaralı gelen Alman subaylarıyla karşılaşırlar. Sarıkamış felaketinin kötü kokusunu alırlar. 1915 yılı Ocak ayının sonlarında Erzurum yolundayken ordunun başarılı saldırılarla sürekli ilerlediği düşleriyle avunmuşlardır. Sarıkamış’ta yıkıma uğrayanlarla görüştüklerinde gerçeğin sert yüzüyle karşılaşırlar.
Teğmen Faik, on binlerce asker gibi ateşli hummaya yakalanır. Zar zor hayatta kalır. Karşılarındaki düşmandan çok iaşe işi dert olur. Yolsuzluklar alıp başını gitmiştir. Bu savaş tam bir insan israfıdır. Ekmek tayını bile verilmez olur. 1916’da Erzincan’da Ruslara esir düşer. 1918’de maceralı bir yolculuktan sonra Avrupa üzerinden memleketine, İstanbul’a ulaşır. Harbiye Nezareti’ne giderek askerlikle ilişiğini keser.
Binlerce asker kaçağıyla dolu İstanbul’da bu kez de bir kalabalıkla birlikte Bekirağa Bölüğü’ne kapatılıp asker kaçağı muamelesi görür. Köyün birinde bir yana çekilerek ömrünü geçirmeye karar vermiştir. Ama bu köyde ancak dört ay kalmaya dayanabilir. Köylüler onu yadırgarlar, onları uyandırma konusunda umutsuzluğa düşer, Ankara üzerinden İstanbul’a geçer.
Anadolu tüccarlarını gözlemler. Bunlar memleket ve millet işleriyle ilgilenmezler. Ticarete girer, çevre kasabalara partiler dolusu mal göndermeye başlar. Bu işlerle ilgili olarak memurlara rüşvetler dağıtır. İdarenin (ya da idaresizliğin) bu yanını da öğrenmiş olur...
İşte o tarihlerde, Mayıs 1919’da Samsun’da bulunan Faik Bey anılarında İzmir’in işgaliyle kimsenin pek ilgilenmediğini direnişin yeni bir macera olduğunu düşündüklerini yazıyor.
Kısaca, Samsun’da da toplantılar yapılır, nutuklar çekilir ama Samsun’da Millî Mücadele’ye inananlar Samsun çevresindeki birkaç memurdan oluşmaktadır. Bu işle ilgilenmesi gereken Meclisi Mebusan mebusları, sudan gerekçelerle bir tarafa çekilip gelişmeleri izlemektedir. İşte Mustafa Kemal Paşa’nın çiftçi ile konuşması bu günlere rastlamaktadır.
Sonunda, Ankara Hükumeti tarafından askere alınmak üzere askerlik şubesine davet edilen Faik Bey, “Geçirdiğim tecrübelerin sonucu olarak tamamıyla karamsar, bezgin olduğum için genel düşünceye uyarak milli hareketin bir macera olduğuna inananlardandım” itirafında bulunuyor.
Tıpkı, Mustafa Kemal’in rastladığı köylü gibi düşünmektedir. Ankara’ya gelince işlerin dışarıdan görüldüğü gibi olmadığını, artık herkesin koca imparatorluktan son kalan anayurdu kurtarmak için çalışmakta olduğunu görür.
Onun anılarından ders alınacak birkaç sonuç çıkmaktadır.
Bunların başında da Kurtuluş Savaşı başlarında halkın önemli bir kısmının yurt savunmasına ilgisiz kaldığı, hatta bazı yerlerde Kuvayı Milliyecilere karşı hareketler de görüldüğünü, insanların kışkırtıcılara uyduğunu belirtir.
Çünkü tıpkı Faik Tonguç gibi halk da yüzlerce yıl yitirilen savaşlardan, topraklardan, umutsuzluğa düşmüş, maddi ve manevi tükenmiş, Birinci Dünya Savaşı’nda içine atıldıkları cehennemden ötürü yöneticilere ve askerliğe inancını yitirmiştir.
İlk başta o da hükumetin çağırdığı yere gitmekte isteksizdir. Aynı olayların bir daha yaşanmasını istememektedir. Oysa artık yeni bir durum ortaya çıkmıştır. Kurtuluş Savaşı, başka bir devletin teşviki ile girilen bir macera değil, öz yurdun savunulmasıdır. Sonunda Türk halkının çoğunluğu bunu görmüş ve kurulan yeni bir ordunun subayları, erleri olmuş, gerisi de onu desteklemiştir.
İşte Atatürk'ün Samsun'a çıktığı gün, onun ve Türk milletinin yeniden doğduğu bir tarihti. 19 Mayıs 1919 günü yeni Türkiye'nin ilk aşamasıdır. Kurtuluş Savaşı, Samsun'a çıkış, Atatürk ile ilgili olumsuz-kışkırtıcı yalanlara kanmadan, bilir bilmez ahkâm kesenleri dinlemeden, bu büyük mücadeleyi bu ülkenin ne koşullarda kazanıldığını unutmamamız ve umudumuzu bir daha asla yitirmememiz dileğiyle 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramımızı kutluyor, şehitlerimize, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve tüm silah arkadaşlarına sonsuz rahmet diliyorum.