Erzurum, uzun yıllar Rus işgali altında kalmıştır. Ermeni gailesi ise bu şehrin unutamadıkları arasındadır. İşgal ve gaileler kahramanlarını da beraberinde çıkarmıştır. Nesilden nesile halk irfanı ile aktarılanlar şehir irfanının bir parçası olmuştur. Erzurum, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın ifadesi ile ölümün zaferini yaşayan bir şehirdir. Uzun süren Rus işgalinin ardından dört yıl süren birinci cihan harbi bu sırada yaşanan Ermeni gailesi dağlarında kurtlara insan etinden ziyafet çekilmiş. Deprem de bunun adeta tuzu biberi olmuştur. Ahmet Hamdi Tanpınar bu depremlerden birinde Erzurum’da yakalanmış ve o anı ölümsüz eseri BEŞ ŞEHİR’ de eşsiz ifadelerle anlatmıştır. Eserinde çehre tikine benzettiği artçı sarsıntılardan insanların ne kadar etkilendiklerini ifade etmiştir.     

     Muammer, Erzurum insanının hayatlarını belli bir gelenek içinde devam ettirmesindeki başarısını Erzurum’da yaşayan köşe taşı tabiri ile şahsiyet sahibi insanlara bağlamaktadır. Muammer, çocukluğundan başlayarak anlattığı şahsiyetlerin gençlerin ve halkın üzerindeki etkilerini unutamamış olacak ki bunu devam ettiren mekânların varlığının zamanın ruhuna yenilmesini Erzurum hayatının karanlık dehlizleri olarak görmektedir.

     Eski tarihi bir yapının zamanın ruhu üzerindeki tesirini çok iyi kavrayan nesillerin hayatlarını, o esere göre devam ettirdiğini örnekleriyle anlatmıştır. Bu mekânların betona yenik düşmesi O'nun hayallerinin yıkılmasına sebep olmuştur. Dahası hatırlar ortadan kalkmıştır. Erzurum'da ne var ne yok sorusuna cevap olarak"- filan mekân yıkıldı" cevabı alan birinin uzun yıllar Erzurum’dan ayrı kalmışsa yaşadığı hayal kırıklığını bu kitaptan okuyabilirsiniz.

     Kışın acımasız soğukları yarı toprak evlerinde yaşayan Erzurumluların belki de birbirlerine daha çok bağlanmasına vesile olmuştur. Türbeleri, camileri ve canlı hayatın ayrılmaz bir parçası olan devrin tekkelerinde yoğrulan irfan, Erzurum’u Anadolu’nun kilidi haline getirmiştir. Sadece Anadolu’nun kilidi olmakla kalmamış Alvarlı Efe’nin tabiri ile İslam’ın da kilidi olmuştur.

Erzurum kilidi mülk-i İslamın

Mevlâ’ya emanet olsun Erzurum

Erzurum derbendi ehl-i imanın

Mevlâ’ya emanet olsun Erzurum

     İmkânsız kışların ve Rus saldırılarının hedefindeki Erzurum, bulunduğu yerden kıpırdamamış muarızlarını zamanı geldiğinde alt etmesini de bilmiştir. Kış hariç tabi. 1850’li yıllarda yüz binden fazla nüfus barındırması ve bu nüfusun ilk cihan harbi sonrasında sekiz binlere kadar düşmesinin hatırlarını yazmakla biter mi? Şair boşuna mı demiş, “Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı”

     Kefenden kurtulup gidenler şimdi neredeler acaba? Uzun yıllar göç veren bir şehir ve bu şehrin gidenlerin ardında bıraktıkları hatıralar anlatmakla biter mi?

     Erzurum, Doğu ile batı arasında bir köprü vazifesi görmesi, kervan yollarının menzili içinde olması ise canlı bir ticaretin varlığına vesile olmuştur. İpek Yolu üzerindeki menziller içinde Anadolu ve buradan sair diyarlara yapılan ticaretin bu toprakları ne kadar ehemmiyetli hale getirdiği ortadadır.           Ticaretin olduğu yerde elbette irfan sofraları da zengin olur. Bu zenginliğin tadını Erzurumlu bilir.

    Bizimkisi aşina olmak isteyenlerin dostları sayesinde bir nebze olsun yazdıklarından lezzet almaya çalışmak. Erzurum kapılarla çevrili iken her bir kapının giriş ve çıkışlarının getirdikleri ve götürdüklerini de içinde saklayarak kendi hamuru ile yoğurmuştur. Ondan fazla kapı olduğu hakkında rivayetler vardır. Hiçbirinden bir iz kalmamışsa da isimlerinin hala söyleniyor olması bile sayısız hatırların yaşanmasına sebep olmuştur.

     Medreselerinde ilim tahsil edenlerin İslam alemi içinde ışık saçan nice alimlerinin de olduğunu herkes bilir. Erzurum, kendisi ile kalmayarak sanki bütün İslam beldelerinin yönünü çevirdiği ilim kıblesi olmuştur. Nasıl olmasın ki; her kapıdan içeri girenlerin kapıldıkları manevi iklim bahar aylarında çiçeklere konan arılar gibi olmaktan kendilerini alamamışlardır. Ölümün zaferini sağlayanlar da bunlar olmuştur. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın unutamadığı Cinisli İhtiyar gibi nice hatıraların kaynağı olan mekânların çehrelerini Muammer Cindilli’ de tadat etmiştir. Şimdi bu mekânların varlığının ortadan kalkmasını kapıların varlığının veya izlerinin ortadan kaldırılmasına bağlayanlar olsa buna kim itiraz edebilir? Her şey yenilik adına eskinin üzerine daha iyisi veya eskiye saygıyı esas alan anlayış yerine daha fazla gelir etme hevesi ile eskiyi yıkmak üzerine bina edilmesi Muammer’i üzmesi millî vicdanın ortak bir düşüncesidir. Maalesef bütün şehirlerimizin akıbeti buna işaret etmektedir.

     Onlarca sene ilim irfan meclislerinin kaynağı ve mekânı halindeki bir çay bahçesinin birdenbire ortadan kaldırılarak yerine kocaman beton bir bina hangi insana irfan sofrası hazırlayabilir. Şehir bu meclislerden mahrum olursa binlerce yıllık hatıraların izi ancak hamiyet sahibi insanların yazdıkları ile hatırlanır. Keşke herkes bulunduğu şehrin kendi zamanını kapsayan kısmını yazsa. Hatırlar bizi geçmişe götürür ve geleceğe de bağlar. Bu hatıraların yok olup gitmesi yeşermekte olan bir ağacı kökünden koparmaya benzer. Zaman içinde bu ağacın kuruyacağını unutmamak lazımdır. Muammer Cindilli kurumakta olan ağaca su vererek örnek olmuştur.

     Şehir ve mekân arasındaki ilişkilerin yoğun olarak yaşandığı yerler arasından Erzurum’un adını Erzurumlu dostlarımızdan duyardık. Dabakhane şeyhini Ahmet Hamdi Tanpınar’ın tarifi ile adeta kendini oranın bir parçası gibi hissediyorsunuz. Kümbetler, çifte minare, kışlalar, caddeler, meydanlar Kop dağı, Palandöken dağı, aynı zamanda canlı bir hayatın ayrılmaz parçasıdırlar. Erzurum’u çevreleyen kapıların şimdi hayatta olduklarını düşünelim. Benim akranım olanların neler hissedebileceklerini biliyorum. Şimdi bu kapıların her birinin üzerinde beton tabutluklar vardır. Eskiden kalanları yok ettik ancak onları zamanında yazarak günümüze kadar gelmesine vesile olanlar da olmuştur. Bu konuda bir de Evliya Çelebi’ye kulak vermemiz en doğru olandır. Merak edenlerin Çelebi’nin Erzurum hakkında yazdıklarını okumalarını tavsiye ederiz. Kapıların İstanbul ve İzmir gümrüğünden sonra en büyük gümrüğü olduğunu ifade etmesi Çelebi’nin mübalağası olarak değerlendirmek hata olur. Çelebi adalet ile muamele edildiğini ifade ederken Erzurum irfanının haklı şöhretini de ifade etmektedir. Muammer Cindilli’de bu irfan sofralarının varlığının azalmasının ati için endişe verici olduğunu savunmaktadır. (Devam edecek.)